• Mirai Nikki - 11




    Nasıl yapsam bilemedim. Bayağı büyük bir saygıyla başladığım seriye artık giderek küçümser gözlerle bakıyorum. "Ondan bahsetme, şunu dile getirme" diye diye elde pek bir şey kalmadı gibi. Paso verip veriştirsem en güzeli olacak sanırım. Misal şu muhteşem senaryo hatalarından bahsetmek en doğrusu. Hadi başlayalım.

    Hangi polis, iki suçlu tarafından kaçırılırken koşar ve hangi polis önden koşar? Fourth'un yardımcısı tıfılın Yuno ile Yuki'ye niye yardım ettiğini anlayan varsa beri gelsin. Yuki'nin vurduğu polis necidir? Hatta bu serideki polislerin tamamı necilerdir? Niye arkadaşlarını vuran bir suçluya ateş etmezler, üstelik böyle bir emir almışken? Sonra... o düşme sahnesine dair konuşmamak lazım sanırım, ne de olsa örneklerini 189213 tane Amerikan filminde gördüğümüz bir klişeydi.

    Ninth'ın gelişi ne iş? Yuno ile Yuki'yi öldürmeye gelmedi mi? Fourth'u satmayıp her ikisini de gebertebilirdi. Yoksa yine birkaç bölüm önceki gibi vaz mı geçti? Fourth'un karısı hastanedeki iki tane patlamayı duymadı mı? Duymadıysa bu kadın sağır mı? Değil, ee, o zaman ne diye sakince oturabiliyor çocuğunun başında?! Ninth ile Yuki merdivende yürümeye çalışırlarken ne diye bir geyik yaşattılar... cevabı basit aslında, inceden ecchi/komedi kondurmak için. Zira Ninth "tak Yuki'yi koluna, herkes kendi yoluna" yapabilecek kadar güçlüydü madem, ne diye en başından çocuğu bohçalamadı?

    Abidik gubidik bir mantığı var (hatta yok) serinin ve son yılların en feci uyarlaması olma yönünde adım adım ilerlemekte.

    0 Görüş:

    Yorum Gönder

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi