• Un-Go - 5



    İlk aylık performansa göre oldukça hızlı bir bölüm. Un-Go'nun, polisiye türünde bellediği bir anlatım türü var, artık ona hiçbir şüphem kalmadı: Katil, ilk şüphelendiğin kişi. Haliyle bu bölümde cinayet zanlısını daha ilk kareden bulmak hiç zor olmadı ama bu anime, polisiyeyi vitrin modeli gibi kullandığı için "kim öldürmüş"ten ziyade "neden öldürmüş"e odaklanmakta fayda var.

    Geçen haftaki yapay zekanın da ekibe katılmasıyla mini dedektif büromuzun, güvenlik otoritesi Kaishou Rinroku'nun tahtını baş aşağı etmesi artık iyice muhtemel. Serinin bu yöne gideceğine dair ilk sinyali de Rinroku'nun at binme fetişi bulunan kızı Rie'den bu bölümde gördük sanırım. Babasına ufaktan baş kaldırmaya başlayan hatunun da ilerleyen haftalarda büroya katılacağı ve serideki en büyük polisiyeyi çözmeye yardım edeceğini düşünüyorum.

    Un-Go aslında aşırı derecede geveze karakterlerine rağmen ketum sayılabilecek bir seri. Inga ile Shinjiro'nun arasındaki bağları gıdım gıdım öğrenmekten öteye geçemiyoruz. Shinjiro'nun savaş geçmişi yine aynı şekilde tek bir senaryo satırıyla veriliyor. Yapımcılar, belli ki bu iki başkarakterin gelişimlerini 11 bölümün tamamına yaymayı planlıyorlar. Eh haliyle de şimdiye kadar izlediklerimizden bir ipucu yakalamak mümkün görünmüyor.

    0 Görüş:

    Yorum Gönder

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi