• Mirai Nikki - 4



    Yuki bile olsanız Yuno ile şaka olmaz! Evde cesetleri gördükten sonra yine kabuğuna çekilmek isteyen Yuki'nin her adımı "izleniyor". Yuno gerçekten de üzerinde bayağı kafa patlatılmış bir karakter. Hep suyuna gitmeye çalışıp bir yandan da çaktırmadan paçanızı kurtarmak istediğiniz türde manyaklardan biri. Yuki saplantısı yüzünden tam bir yırtıcıya dönüşebilen Yuno, devreye giren bir kadına kıskançlık pençelerini anında çıkartıveriyor.

    Kasugano Tsubaki isimli, namıdiğer Sixth de müritlerinin gözünden geleceği okuma yeteneğine sahip. İki kez ölümün kıyısından dönmeyi başarmış Yuki'yi yanına çekmek isteyen Tsubaki, karşısında Yuno'yu buluyor. Tabii normal şartlar altında Yuno'nun, içini Tsubaki ile süsleyeceği bir kan banyosu yapması lazım ama geçen hafta kısa bir kesitte tanıştığımız Twelfth'in açgözlülüğü bu banyonun sularını bir süreliğine kesiyor.

    Bu kedi-fare oyununun benim için şimdilik bir sürü gediği var. Misal bunca günlükçünün birbirlerine yardım etmelerini garipsiyorum. Eninde sonunda bu oyunu 1 kişi kazanacağına göre ya öleceksin ya da öldüreceksin. Dedektif ve kahinin neden kazanmaya oynamadıklarını anlatan mantıklı açıklamalar yapıldı belki ama bir tane daha sevgi pıtırcığı günlükçü gelip Yuki'ye el açarsa serinin (en azından benim) iyice dengesi bozulabilir. Korku ve gizem unsurlarını ön plana çıkartıp karakter gelişimine odaklanmamalarını da şimdilik mazur görmek gerek. Açıkça anlaşıldığı üzere serinin orta bölümlerini bu zorunluluğa daha şimdiden ayırmışlar.

    0 Görüş:

    Yorum Gönder

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi