• Freedom




    Hikayemiz Eden denilen bir uzay üssünde başlar. Eden herkesin mutlu ve mesut yaşadığı, düzeni ve güzellikleriyle cennet parçası bir diyardır. İşte bu diyarda Takeru adındaki bıçkın bir delikanlı iki kankası Bismarck ve Kazuma ile birlikte motor yarışlarına hazırlanmaktadır. Yarışlardan önce bir motor çetesi lideri olan Taira ile kapışmaları sonucunda motoru patlar ve bu sebepten dolayı üçlü toplum hizmeti cezasına çarptırılırlar. Takeru, Eden’ın dışında ceza olarak verilen görevi yerine getirirken başka bir diyardan gelen mesajları bulur ve hem mesajın içeriğini doğrulamak hem de mesajdaki kızı bulma arzusuyla Bismarck ve Kazumayı’da peşinden sürükleyerek bir maceraya koyulur…

    Freedom’ın özünde bizim pek de yabancı olmadığımız toplumsal olaylara parmak basan, irdeleyen bir senaryosu var. Günümüzde ki devlet yapısının korumacı tavırlarını, topluma empoze ettikleri korkularla ayakta durma çabalarını, yapılan manipülasyonlarla halkı yönlendirme ve yanıltma çabaları gibi olguları bu serinin içinde bulmak mümkün. İşte Freedom, tüm bu olgulara karşı bir avuç insanın doğruya ulaşmak için sisteme karşı gelmelerini konu alan post apokaliptik bir bilim-kurgu yapımıdır.

    Yapım ile ilgili bir diğer önemli bilgide serideki karakter ve mecha tasarımlarını kült bilim-kurgu yapımı Akira’yı yaratan ve aynı zamanda Steamboy’u yöneten Katsuhiro Otomo tarafından yapılmıştır.

    Netice itibariyle elimizde çok güzel ve değerli bir yapım bulunmaktadır.

    0 Görüş:

    Yorum Gönder

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi