• Freedom - 02



    İkinci bölümde seri, jeneriği sayesinde neden, nasıl ve ne zaman sorularının cevaplarını vererek asıl hikayeye hızlı bir giriş yapmamızı sağlıyor. Hatta sadece jenerik değil ikinci bölümün tamamı bize soluk almadan geçirebileceğimiz bir 22 dakika sunuyor.

    Takeru, Eden’ın dışında bulduğu fotoğraftaki kıza vurulmuştur. Kızı bulmak için Kazuma ve Bismarck’ı da peşine takıp Eden’ı araştırmaya başlar. Tabii ki araştırma bahane asıl amaç izleyiciye Eden’ı tanıtmak, bir nevi tozunu yalatmak. Lakin öyle bir kızın ve fotoğrafın çekildiği yerin Eden’da bulunmadığını anlamaları fazla uzun sürmez. Araştırma, onları Bismarck’ın toplum hizmeti cezasından tanıştığı Alan’ın yanına sürükler. Alan’ın fotoğrafla ilgili söyledikleri hedeflerinin değişmesine sebep olur. Bu fotoğraf gerçekten de tahmin ettikleri yerden mi gelmektedir? Bunu kanıtlamanın tek bir yolu vardır. O da Eden'ın dışından çıplak gözle yapılacak bir gözlemdir.

    Eden’ın gözleri… Evet, bu bölümde öğrendiğimiz en önemli konulardan biride her şeyin güllük gülistanlık olmadığı ve Eden’da yaşayanların tam bir kontrol altında tutulduğudur. Her yerin kameralar ile izlendiği, matrixvari bir şekilde görüntülendiği bir yaşam alanı. Bölüm sonunda en can alıcı soru baş karakterimiz tarafından sorularak bize sonraki bölüm için bir havuç uzatılmıştır.

    0 Görüş:

    Yorum Gönder

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi