• Guilty Crown - 2



    Görselleri için gözlerinizi dört açmanız, senaryo içinse kafayı kuma gömüp devekuşu taklidi yapmanız gereken bir anime. İkinci bölümdeki animasyon, birinci bölümün bile hayli üzerinde. İddialı bir açılış yapılmak istendiği belli. Elde avuçta ne varsa teknik departmana yedirilmiş. Ortaya da harika bir iş çıkmış. CGI'dan hiç hoşlanmasam da prodüksiyon anlamında muhteşem bir başarı yakalandığını kabul etmeliyim. Ama hala senaryo...? Hatta ???

    O detaylı aksiyon dururken senaryonun bu kadar kötü yazılması, yönetilmesi, oynanması... Bilemiyorum, ben konuya hiç yanaşmak bile istemedim. Shu'nun niye yardım etmeyi kabul ettiğiyle, Gai'nin neci olduğuyla falan hiç ilgilenmedim. İzledim, bu sahnelerde ne anlatıldığını biliyorum ama alakadar değilim. Konunun hem içeriği hem de anlatılış şekli beni hala cezbetmiş değil. Shu'nun sonrasında kabul etmeyeceği bir karara önce zorlandığı için itiraz etmesi ve buna rağmen kabullenmesi, tam da bu cümle kadar gereksiz ve saçmaydı. Amaç Inori ile Shu'nun gelecek bölümlerde okulda geçirecekleri döneme akıcı bir geçiş sağlamaktı herhalde. Gai'nin teklifini kabul etmeyen Shu en nihayetinde biriciği Inori'den ve hatunun bağrından çıkacak o büyük güçten mahrum kalmamış oldu.

    Konunun ilgimi çektiğinden/çekeceğinden de emin değilim. Undertaker aslında ülkenin özgürlüğünü istiyor, bunun için ezilenlerin yanında yer alıyor vs. olabilir. Kanlı savaşlara Gai'nin önderliğinde soyunarak izleyicilere bilindik bir kahramanlık hikayesi anlatıyor da olabilir. Eh bu hikayenin zibilyon tanesini izleyince, farklı motifler arayan bünye karşılığında yalnızca animasyonu bulduğunda ister istemez sıkılıyor... çünkü nihayetinde bu iki bölümde gövde gösterisi gibi sunulan animasyondan çok daha iyilerini de gördü.

    4 Görüş:

    1. 1000. postunda'ki sözlerin için sağol, ben son zamanda anime izlemeyi ve bloglamayı biraz aksattım ama animedyumun blogunu her zaman takip ediyorum, daha nice incelemer yapmanı diliyorum çünkü blogun tek kelime ile mükemmel.

      YanıtlaSil
    2. Arada bir görünmen bile yeter :) Dilerim en yakın zamanda yeniden izleme-okuma-yazma sürecine geri dönecek fırsatın olur.

      YanıtlaSil
    3. Merak ediyorum...

      O gün onun elini tutsaydım
      acaba ne olacaktı?

      Ama ben doğru olanı yaptım.

      O, hayatta yalnızca bir kez yaşanılması
      gereken bir maceraydı.


      Bugün, sıradan hayatım
      bir kez daha başlıyor.

      ve İnori'nin geldiği sahne ...

      Shu'nun bu çekingen korkak tavırları oldukça sıkıcı 2. bölümün sonundan karakterin kendini geliştireceğine inanınmışken altyazıyı okumamla :/ saçma

      Animasyonlar çok iyi çizimle op/ed aşığım zaten
      hafiften fanservisi ihmal etmemişler >.<

      Yanlış hatırlamıyorsam Gai farklı insanların farklı farklı Void'lerinin olduğunu söylemişti bir diğer sahnede ise Shu, Darly'den Kaleydoskop'u çıkarıyordu...

      Yine Gai'nin söylediği şey

      -üç yegane gelişmiş genotipten birisiydi.

      Tam olarak anlayamadım. Genotip dediğimiz şey 1. bölümde gördüğümüz tüpün içindeki kırmızı maddeydi; Shu, bu genotipi birşekilde kullanıyor ve genotip sayesinde İnori'nin Void'ini alıyor(aynı şeyi farklı insanlardada gerçekleştirebiliyor)

      şimdilik biraz daha Void ile bilgi vermelerini umuyorum:D

      Yalnız İnori'nin giysisi beni hasta etti.Void'i almak için yarı-çıplak mı olmak lazım lol

      YanıtlaSil
    4. Ben şöyle sadeleştirdim:
      Void = Dekolteden gelen Güç/Silah :p
      Genome = Dekolte güç/silahını kullanabilecek güç.

      Herhalde zaman içinde daha çok detaylanacaktır seri. Bu iki bölümde animasyonla göz boyayıp belli bir kitleyi finale kadar yanlarına çekmeyi hedeflemişler sanki.

      YanıtlaSil

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi