• Usagi Drop - 11



    Gündelik yaşamdaki küçük engellerin büyük felaketlere dönüşmediği, her zorluğun büyük bir rekabet olarak algılanmadığı, üzüntülerin de mutluluklar gibi zamanla dinebildiği, gayet iyi bildiğimiz karakterlerin rollerini asla abartmadıkları, öyle böyle güzellikte olmayan Usagi Drop'un son bölümü.

    Niye giriş yazısı yazdığımı bilmiyorum. Bu seri beni o kadar memnun etti ki çoğu zaman cümlelerimi toparlamayı beceremedim. "Daikichiiiiii!" diye bağırmak istedim ben de Rin gibi. Evin içinde yaramazlık yapasım geldi Kouki gibi. Bildiğimi sandığım olayların asıl gerçeklerini öğrendiğimde ben de afallayıp kalmak istedim Daikichi gibi. Sanki Usagi Drop'ta 1 saniyecik de olsa görünmek istedim. Bu kadar özel bir animeydi benim için.

    Diş çıkarma mevzunun işlendiği bölüm tam da Usagi Drop'tan beklendiği kadar naif ve tasasızdı. "Tasasız"dan kastım seyirciye oynamaması yoksa tabii ki bu serinin anime kalıplarından sıyrılıp gerçek hayata dair çok şey söylediğini biliyoruz. Daikichi gibi bir sıradan kahramanın şaşkınlık nöbetleri bile bir çocuğun bakımının ne kadar meşakkatli bir süreç olduğunu bizlere tanıttı. Kouki'nin annesinin, oğluyla arasındaki iletişim sorunu da tanıtıldı, Daikichi'nin kuzeni olan hatunun kocasıyla yaşadığı sıkıntılar da. Kısacası Usagi Drop dillendirdiği sorunları bizlere sadece yansıttı, asla taraf olma gafletine düşmedi.

    Görüleceği üzere ben yine bölüm hakkında hiçbir şey anlatamadım, onu tanıtmaktan öteye gidemedim. Ne önemi var ki? Usagi Drop'u izleyenler ve muhtemelen şu anda yüzlerinde kocaman bir sırıtış bulunanlar ne kadar mutlu olduğumu anlamışlardır. Yaz sezonunun bana sunduğu en güzel hediyeydi Usagi Drop: 24 dakikalık saf mutluluk.



    2 Görüş:

    1. kapanış çok güzeldi, muhtemelen ikinci sezonu da olur.

      YanıtlaSil
    2. çok güzeldi çok sevdim ama bir sonraki sezonu yapıp mangası gibi bitireceklerse hiç olmasın isterim. bence böyle tam kıvamında bir son olmuş, ya da ben beklenmedik sonlardan her zaman hazetmeyebiliyorum belki de :)

      YanıtlaSil

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi