• Hanasaku Iroha - 23



    Ah! Birilerini çok sevindirecek bir final geliyor gibi. Serinin daha ortalarındayken Ohana-Ko ilişkisine bir son yazılıp yazılmayacağını tartışmıştık. Otelin geleceğiyle ilgili böyle gelişmeler yaşanmasını beklemiyordum gerçi ama yapımcılar Ohana'yı dürtmek için ne gerekiyorsa yaptılar.

    Bu iki gencin yeniden depreşen aşklarına hemen geçmeyelim, onun yerine bu seriyi sevmemdeki nedenlerin bu haftaki örneklerini biraz anlatayım. Hanairo detaylarda gizli bir seri. Ohana ile Takako trende giderlerken Minko'nun hazırladığı bentoları yiyorlar. Peki o bentoların içinde ne var? Serinin ilk bölümünden kalma harika bir anımsatma geliyor: Minko'nun nefret ettiği ıspanak. Bu kadar ufak hamleler, birkaç saniyelik sahneler bile karakter gelişiminin nasıl yapılabileceğini bizlere kanıtlıyor. Ohana'nın bu minicik bilgiyi hatırlaması ama dillendirmemesi ise ayrı bir güzel, dikkatli izleyenlere küçücük bir mükafat gibi.

    Aynı şekilde Ko'nun Satsuki'den kahve istediği sahne de çok vurucu. Burada da tam tersine gidilip Ko'nun -her kızın gönlünü çalacak düzeyde- romantik açıklamasıyla yönetim başarısı gösteriliyor. Serinin ne kadar iyi yönetildiğini enikonu biliyorduk da böyle hatırlatmalara yine de can kurban tabii.

    Bitime 3 hafta kalmışken doğru zamanda doğru yerdeyiz. Öyle görünüyor ki Bonbori Festivali karakterlerimizin bir araya gelecekleri son mekan olacak. Hala nasıl bir kapanış yapılacağına dair sadece tahmin(ler) üretebiliyorum ki bu da beni çok memnun ediyor.

    1 Görüş:

    1. Bu bölümde şöyle bir şey farkettim: Bence seri son bölümünde havai fişeklerle final yapacak. (Herkes bir şekilde önünde bekleyen hayata adım atmış, havai fişekleri izliyor yani.) İşte o sahnede sapık yazarla şu evde kalmış hizmetçi kızımız aşka yelken açacak. Onları bekleyen son bence bu, diğerleri de beliriyor nasılsa yavaş yavaş...

      Not: Bu yorumumla kendimi Seda Sayan izleyen teyzelere benzettim bir an, hadi hayırlısı. :)

      YanıtlaSil

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi