• Tenshi no Tamago



    Ekrana bembeyaz iki el gelir. Aralarında bizim göremediğimiz ama ellerin sahibi tarafından zarar vermemek için büyük özen gösterilen bir "şey" bulunur. Ellerden biri kaybolurken diğeri kısa bir süre sonra ete bürünür ve bir insan elini andırırcasına avuç içleri şekillenir. Bu insan eli az önce büyük özen gösterilen "şeyi" kırar.

    Ghost in the Shell ve yakın tarihli Sky Crawlers gibi yapımlardan tanıdığım Oshii Mamoru'nun 1985 tarihli filmi Angel's Egg tam manasıyla bir sanat filmi. Yönetmenin neredeyse hiçbir diyaloğa yer vermediği, iki karakter üstünden geliştirdiği üslubu bırakın anime kalıplarını, anlatım kalıplarını bile zorlar nitelikte. Durgun planların, içerikli görsellerin hepsi filmin sembolizme yaptığı yatırımı desteklemekte. Filmin ilk dakikadan itibaren yönelttiği ve asla cevaplamadığı sorular özellikle iki karakterin konuşmalarında pekişerek artmakta. Dolayısıyla Angel's Egg, izlediklerinde neden-sonuç gibi ilişkiler arayanlar için imkansız bir film. Öte yandan sorgulamaya açık zihinlerin kesinlikle kaçırmak istemeyecekleri muhteşem bir sanat eseri.



    Ben bu yazıda filmle ilgili kendi çıkarımlarımı iki karakter üzerinden aktarmaya çalışacağım ki zaten Angel's Egg ucu tamamen açık yapısıyla herkese bu fırsatı sunuyor.

    Küçük kızdan başlayalım. Kız izbe bir yerde uyanır. Suratından anladığım kadarıyla nerede olduğunu bilmemektedir ve yanı başında duran yumurtayı da hemen fark etmez. Kıpkırmızı gökyüzünden gelen ışığa doğru yol alır ve merdivenlerden tırmanarak dışarıyı gözetler. Kız bir rahimdedir ve merdivenlerin etrafını saran geniş oyuk da bir vajinadır. Kısacası küçük kız uyanır ve dışarıya çıktığı anda doğmuş olur. Kısa bir kesitte filmde daha sonra önemli bir yer teşkil edecek Nuh'un Gemisi'ni görürüz. Daha sonraları kız içinde bulunduğu karanlık ve kasvetli kasabada her bulduğu çeşmeden sürekli garip şekilli camlara su doldurur. Yolda yürürken devasa araçlar görür (bu araçlar dev karideslere benzeyen tanklardır). Araçların sonuncusundan bir yabancı atlar. Yolun aydınlık tarafındaki kız ile karanlık ve aydınlığın tam ortasında duran yabancı bir süre bakışırlar. Kız yumurtasını korumak ister ve hemen oradan kaçar. Küçük kız sürekli karnında taşıdığı yumurtasıyla bir hamile görüntüsü vermektedir. Aradan kısa bir süre geçer, suyu izlemek için yumurtayı kısa bir süreliğine de olsa yanından ayıran küçük kız döndüğünde karşısında yabancıyı bulur. Yabancının elinde kızın yumurtası vardır.



    Tamam, buraya kadarki kısım filmin ilk yarım saatinin bir özeti. Filmin hemen başındaki sahnede kırılanın bir yumurta olduğunu, ilk gördüğümüz bembeyaz ellerin kıza ait olduğunu, sonrasında yumurtayı kıranın da yabancı olduğunu biliyoruz. Kızla ilk konuşmasında yabancının yumurtayı geri verirken söylediği cümle ("Senin için değerli olan şeyleri içinde saklamalısın yoksa onları kaybedersin") de bize yumurtanın ne olduğuyla ilgili birkaç fikir veriyor ama şimdilik buna geçmeyelim.

    Filmin geneli boyunca bembeyaz suratıyla bir meleği andıran kızın az önce bahsettiğim ilk görüşme sahnesinde aydınlık tarafta durduğunu tekrar hatırlatayım. Bu sahne ile yönetmenin karakterlerini nasıl konumlandırdığını anlayabiliriz: Küçük kız saflığı, masumiyeti, el değmemişliği, belki de iyiliği temsil ederken adam ise karanlık taraftan gelmiş (tankların gölgelerde ilerlediklerini, hatta namlularının aydınlık tarafa dönük olduğunu unutmayalım) ve tam ortada duran bir yabancıdır. Kızı kendine çekmek istercesine uzun süre bakar ama yeterli olmaz. Yabancının da kirlenmişliği, ayartıcılığı, belki de kandırmayı ve saldırganlığı temsil ettiğini düşünebiliriz. Benim burada bir eklemem daha olacak: Kıza, yumurtanın içinde ne olduğunu öğrenmek için kırması gerektiğini söyleyen yabancı biraz da aceleciliği ve öğrenme açlığını yansıtmaktadır... ama elbette yabancının temsil ettiği asıl değer çok başkadır.



    Şimdi biraz da yabancıya bakalım. Filmin hemen başında gökyüzünden inen devasa gözün (Tanrı'nın) eşliğinde yabancıyla tanışırız. Omzunda duran ve silahı andıran kocaman bir haç tutan yabancı küçük kıza yumurtayı verdikten sonra da kızın peşinden hiç ayrılmaz. Yabancı sürekli yumurtayı ele geçirmenin ve içinde ne olduğunu görmenin peşindedir. Kendisine kim olduğunu soran veya yumurtayı kırmaması için söz vermesini isteyen küçük kızı sükunetle cevaplar. Yabancının film boyunca tek bir amacı bulunur ve bunu gerçekleştirmek için her fırsatta kızın güvenini kazanmaya çalışır.

    Yabancı, içinden bilinmedik bir canlı çıkacak küçük kızın yumurtasını (ruhunu) kırmaya çalışan, ellerindeki yaralar ve İncil'den yaptığı alıntılarla İsa Peygamber'dir.



    Yabancı, yeni doğmuş küçük kızın ruhunu kısa bir süreliğine çalmış ancak ona bir nasihat sunarak geri verme lütfunda bulunmuştur. Bu dakikadan sonra küçük kızın yabancıya karşı güvenme duygusu gelişir. Yağmuru bir tehlike gibi görmeyen kız, yabancının pelerinine girmeyi reddederken hemen ardından gelen balıkçılardan korkar ve yabancıya sığınır.

    Balıkçılar günümüz dünyasında neslinin 70 milyon yıl önce tükendiği sanılıp 1938'de tekrar görülen ve hiçbir değişikliğe uğramadığı vurgulanan Coelacanth balığına zıpkınlarını atmaktadırlar. Her biri aynı kavramı simgelediği için hiçbir belirgin farklılık göstermeyen balıkçılar, küçük kızın belirttiği üzere fiziksel olarak hiçbir yerde varolmayacak bir balığı yine de kovalamaktadır. Nihayetinde balıkçılar körü körüne inanmış dindarları simgelemektedir ve soyutun (canlının ruhu) peşinden koşarak, onu avlamaya çalışarak somutu (yaşadığı dünyayı) mahvetmektedir.


    Filmin en sonunda geniş plana kaydırılan görüntüyle dünyayı alabora olmuş Nuh'un Gemisi olarak görürüz. Küçük kız film boyunca topladığı sularla bir bakıma gemiyi batmaktan kurtarmaya çalışmaktadır. Yabancının Nuh'un Gemisi ile ilgili karamsarlıkla anlattıkları bu felaketin geri döndürülemez olduğunu kanıtlar... en azından yabancının böyle düşündüğünü simgeler.

    Kızın uyumasını bekleyen yabancı, ateşin sönmesiyle (karanlığın hüküm sürmesiyle) yumurtayı alır ve parçalar. Bu sayede dünyada kalan son ruhu da yok etmiştir. Kızın uyanıp kırık yumurtayı görmesi onda bir hezeyana yol açar ve koşarak yabancıyı takip ederken suya düşer (kutsanma). Ağzından çıkan yumurtalarla başka ruhlara can verir ve Tanrı'nın (sudan çıkan dev gözün) yanındaki yerini alır.


    Yönetmenin ne kadar dindar biri olduğuyla ilgili hiçbir fikrim yok ama neticede film boyunca yaptıklarıyla yeryüzündeki İsevi anlayışın (belki de tüm dinlerin) nasıl yaşandığını göstermek istediğini, körü körüne inanmanın (balıkçılar) nafile sonuçlar verdiğini ve ne olursa olsun kendimiz için önem taşıyan şeyleri bir yabancıya asla emanet etmememiz (kızın uyuması) gerektiğini söylediğini düşünüyorum.

    Elbette ki filmin içinde geçen ve benim bahsini bile açmadığım (bilmediğim) daha tonlarca referans var. Bunların hepsine hakim olmak gibi bir niyetim yok ki zaten Angel's Egg hayatınız boyunca dini inanışlarla ilgili hiçbir bilginiz bulunmasa da kendisini sonuna kadar izlettiren, mükemmel animasyonunu ruhani bir işitsellikle takdim etmeyi başaran harikulade bir başyapıt. Hiçbir şey anlamamayı dert etmeyen sinemaseverlere gözüm kapalı öneririm.

    Bu yetmedi, diyenler için:
    -The Angel's Egg Symbolism
    -Jon Zaremba's Review

    2 Görüş:

    1. Gerçekten bir başyapıt, kullanılan sembolizmler mükemmel düşünülmüş, animasyon da çok etkileyici, balıkların ne anlama geldiğini anlamamıştım sayende bağlantıyı kurdum :D, o kadar az diyalogla bu kadar sorgulayıcı bir eser çıkarmak yönetmenin büyük başarısı. Tebrikler Mamoru Oshi !

      YanıtlaSil
    2. İzleken cidden afalladım. Filmde neredeyse hiç konuşma olmamasına özellikle. İzlemeyi geceye bırakmamın ve ekrana uzak seyretmenin ne denli büyük hata olduğu daha ilk 15dk içinde anladım ve kendime çeki düzen verip baştan devam ettim. Oshii Mamoru'nun kendine özel havası filme tamamen ağırlığını koymuştu. Hikayesi için hazırladığı/kurduğu animasyon, atmosfer; sessizlik içinde boşlukta düşme hissi verdi bana.

      Yapıma dair ise çok güzel bir yer hazırlamışsın blogda. Yazını ve bağlantıları inceleyince pek çok şeye daha fazla anlamlar yükleyebildim. Özellikle ''Angel's Egg tam manasıyla bir sanat filmi'' ifaden her şeyi bir kalıba sokmaya yetmiş.

      İzlememe sebep olduğun ve bu güzel yazın için teşekkürler.

      YanıtlaSil

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi