• Mawaru Penguin Drum - 4



    Bölümün ana senaryoya çok katkısı olmasa da animasyonda oldukça büyük bir bütçeyle çalıştıklarını görmek güzel. Pek bir mesaj kaygısı olmayan kısa metraj animelerde bu tavır yaygındır. Maksimum 10 dakikalık süresi içinde farklı teknikleri kullanarak seyircinin dikkatini üzerine çok düşünülmemiş senaryosundan uzak tutmaya çalışırlar. Bu tip yapımlar için "art çalışmışlar" derdim eskiden, yani yetenekli çizerlerin marifetlerinden bir kolaj ortaya çıkarmışlar anlamına gelirdi. Penguen'in bu bölümünde de biraz art çalışılmış, biraz da televizyon dizisi olmasından kaynaklı 2-3 dakikalık senaryo geliştirmesi yapılmış.

    Ringo'nun bir kez daha günlüğüne yazdığı her şeyi gerçekleştirme ve bunları da kaderin çizgileri olarak görme çabalarına tanık oluyoruz. Hocasını bir şekilde punduna getirip kuşların fotoğraflarını çekme ayağına baş başa bir gün geçirmeye razı ettiğini sanan Ringo, kurduğum bu cümlenin manasız uzunluğu gibi son derece yavan düşlerini bizlerle paylaşıyor. Geçen haftaki köri yeme muhabbetinde izlediklerimden sonra tekrar aynı düzlemde bir bölüm, ağzıyla kuş tutsa bana yaranamayacak türden.

    Tabii ki işin içine kader, alın yazısı gibi temalar katıldığından Ringo'nun hayal kırıklıklarının bir veya birden fazla anlamı olabilir. Ringo'nun hocasını öpmek isterken Shouma'ya talim etmesi, bölüm sonunda merdivenlerden uçan kadın, Ringo'nun gün boyu peşinde koştuğu hayallerinin eylem babında gerçekleşmesi. Bundan kastım şu: Ringo'nun günlüğüne yazdıkları kelimesi kelimesine olmasa da yaşanıyor. Ringo, hocasının suni teneffüs yapmasını yazıyor ama bunu yapan Shouma oluyor. Ringo, boynunda hocasının nefesini hissetmek istiyor ama bir yılan onun boynuna sarılıyor. Penguindrum'ın iyice gözümüze sokulduğu üzere Ringo'nun günlüğü olduğuna kanaat getirdiysek ortada bir Death Note durumu var gibi. En azından yazılanların ufak bir sapmayla vuku bulması açısından düşünürsek.

    O bahsettiğim senaryo gelişimlerinden diğeriyse Kanba ile kalbini kırdığı kızlar arasındaydı. Bölüm finalinde gördüğüm kadarıyla kızlardan biri arkadan itilmek suretiyle bir cinayete kurban gitti. Ölüp ölmediğini bilmiyorum tabii ama Ringo'nun defterine yazdıklarının gerçekleştiğini düşünürsek ölmüş olması kuvvetle muhtemel. Her ne kadar Ringo'nun katil olduğu fikri dayatılmak istense de bir kez daha bunun da fos çıkacağı çok belli. Kokarcanın sırtına penguen kalıbı yerleştirmek gibi bu cinayet de sadece aklımızı karıştırmak içindi, diye düşünüyorum.

    3 Görüş:

    1. Daha farklı birşeye değineyim;

      Serinin komedisi çok çok iyi. Özellikle penguenlerin sahnelerinde eğleniyorum. Bu bölümde kızılın pengueninin kızların etek altına ayna tutması, garsonun eteğinin altına girmesi. Mavişin pengueninin Ringo boğulurken kurtarmaya çalışması(?) süper sahneler gerçekten... Çoğu komedi denilip fos çıkan serilerden güzel bir komedisi var.

      Seri öyle değişik bir tema üzerinde ilerliyor ki, izliyorsun. Anlamana gerek yok. Şahsen penguenler için izlenir diyorum :)

      YanıtlaSil
    2. 24-26 bölüm süreceğinden gıdım gıdım ilerlemesini normal karşılıyorum. Aslında başka bir seri veya yönetmen olsaydı çoktan senaryoyla ilgili önemli bir bilgi beklerdim ama adamın tarzı bu. Alışıldık kalıplarla anlatmayacak belli ki.

      Serinin komedisi hakikaten çok iyi. Tam ayarında tutulmuş edepsiz bir mizahı var. Şapkayı takınca ortaya çıkan hatunla, haşarat görünce hemen sprey sıkan penguen benim favorilerim :) O kurtarma... sahnesiyle bölüm başında birinin diğerini yediği sahnelerde kahkahayı patlattım resmen :D

      YanıtlaSil
    3. hahahahhaha Marie Antoinette göndermesi harikaydı

      ''ekmekleri yoksa pasta yesinler''

      YanıtlaSil

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi