• AnoHana - 9



    Geçen haftaya nazaran daha dingin ve sakin bir bölüm geldi. Dünyayı yok olmaktan kurtarmıyorlarsa, hele bir de drama türündelerse animelerde bu tip iniş çıkışlar artık normal. Daha dişe dokunur temalara değinmelerini beklerdim, bir de bu kadar kötü oyunculuk göreceğimi hiç ummazdım. Yine de serinin birkaç noksanı çıkmasına sevindim.

    Bölümün başlarında Menma'nın varlığını kabul etmek için bocalayan karakterlerin birbirlerine davranışlarını görmek kötü oyunculuğa rağmen eğlenceli olsa da beni asıl sıkan eski defterlerin bir kez daha açılmasıydı. Yukiatsu'nun bir kez daha Menma'nın sadece Jinta tarafından görülmesini kabullenemeyişi artık bilindik bir hadise. Bunu tekrar eşelemenin alemi yok. Anladık, Jinta ağzıyla kuş tutsa Yukiatsu'ya yaranamayacak. Lütfen artık bununla zaman harcamayın. Ve yine biliyoruz ki Anaru ne yapsa Jinta'nın gözüne giremeyecek. Gerçi bildiğimiz bu iki noktayı tekrarlamalarının bir amacı olduğu bölümün sonlarına doğru ortaya çıktı: Tsuruku aslında Yukiatsu'yu seviyor! Beni orta okullu bir tıfıl zannetmemişsinizdir umarım :) Hem Anaru hem de Yukiatsu'yu bu gereksiz tekrarlarla hazırladılar ki Yukiatsu tekrar çıkma teklif etsin, o esnada Tsuruku bunları görsün ve yandere (sosyopat diye çevrilebilir belki) bakışı fırlatsın. Böylece yapımcılar nihayet Tsuruku'nun karakter gelişimine az da olsa katkı yapmış olsunlar. Hiç yoktan iyidir.

    Bu kadar yermek yeter. Sonuçta sezonun en iyi serisinin bir bölümünü yazıyorum, hemen iltifatlara geri dönelim. Menma'nın objelere etki edebildiğini ilk bölümlerden beri biliyorduk ama Jinta dışında kalan diğer karakterlerin bunu sorgulamaları hoşuma gitti. Yapımcılar da senaryonun böyle bir zaaf oluşturduğunu fark etmişler ve başkaları üstlerine gelmeden öz eleştiri yapmayı seçmişler. Sonuçta bir hata yapmış olabilirsiniz ama bunu telafi etmenin binlerce yolu var. Benim en sevdiğim yöntemlerden biri bu hatayı açık açık söyleme cesaretini göstermektir. Üstelik çok uygun bir açıklama da getirmişler: Menma sadece kulübedeki eşyalara etki edebiliyor. Jinta'nın evindeyken kağıda yazamıyor ama kulübedeyken günlüğüne veya kulübenin duvarına yazı yazabiliyor. Basit bir çözüm ama etkili.

    Menma'nın Jinta ile yaşadığı artık herkes tarafından bilindiğine göre daha önce hissettirilen çatışmalar iyice gün yüzüne çıktı. Mesela Yukiatsu belli ki Menma ile çok özel konularda konuşmak istiyor ama Jinta üzerinden konuşması gerektiğinden sürekli kızgın. Anaru da kendini Menma ile kıyaslamaya devam ediyor ve yenilgiyi kabulleniyor. Ölü bir kızı yenmenin hiçbir yolu yok ne de olsa.

    Bu ikisinin kader ortaklığından ortaya çıkan tuhaf ilişki de Tsuruko'yu kıskandırıyor. Hoş, bir ilişki falan doğacağı yok ama kızın duygularını -en azından bizlere karşı- ilk defa açığa vurmaya başlaması onun dışlanmış karakterini yeniden gruba dahil etmek için yeterli.

    Poppo da nihayet kendine ait bir süre yakaladı. Menma'ya herhalde kendisinden hoşlanıp hoşlanmadığını sormamıştır diye umuyorum. Ağzından öyle bir laf çıktıysa gruptaki erkeklerin hepsinin Menma'dan hoşlandıkları sonucunu çıkartırız ki bu da çok ucuz bir romantizme yol açar. Eh, bu seferki sadece basit bir hata değil, iyice kalitesiz bir anime anlamına gelir.

    Jinta da artık havai fişek dileğini yerine getirirlerse Menma'yı bir daha göremeyeceğini fark etti. Bu noktada büyük ihtimalle gerçek dileği açıklayacaklar ki karakterlerin bu kararsız tutumları düzgün bir çözüme ulaşsın. Önümüzdeki hafta değil ama finalde mutlaka bu dileğin tane tane açıklanmasını bekliyorum.

    4 Görüş:

    1. Bölüm hakkında buradan ekstra olarak yazabileceğim bir şey yok fakat Jitan'ın biraz daha dürüst olmasını bekliyorum artık. Aslına bakarsan herkezin dürüst olmasını bekliyorum biraz. Canıma tak etti artık, herkez 1-2 kekeleyip diyeceği şeyi diyemiyor veya biri rahatsız ediyor yahut başka bir şey oluyor. Dörtgöz kızımız Yukiatsu'dan hoşlanmasına rağmen hiç belli etmiyor, buz gibi mübarek.

      Anime bir bütün olarak harika harika olması beni karakterlerin bu denli dürüst olmayaşından nefret etmemeyi engelleyemiyor. Sanırım önümüzdeki haftadaki bölümü izlemeyip 2 bölüm birden izleyeceğim, yoksa bu kadar sevdiğim bir animeden sadece bu sebepten dolayı nefret edeceğim.

      YanıtlaSil
    2. Her ne kadar birçok animenin izleyici müptela yapma politikası diye tanımladığım ve en iyi örnek olarak Kimi Ni Todoke'yi gösterebileceğim "Ya bir durum var, herkes oturup birbiriyle konuşsa toplam 4 dakikada hallolur ama şimdi herkes oturup eteğindeki taşı dökmesin, en az 2-3 bölüm bundan ekmek yiyelim" taktiklerinden nefret etsem de AnoHana için bu taktiğin uygulandığını pek düşünmüyorum.

      Karakterler dürüst değil diyorsun ama Anaru (ki hastasıyım, her fırsatta belirtirim :p) kaç defa Jintan'a gerçek duygularını açıkladı. Hatta Menma'nın ölümüne sevindiği için kendinden nefret ettiğini de söyledi. Aynı şekilde Yukiatsu ilk bölümlerde çok karizma takılırken o kostümlü geceden sonra kendini tamamen açtı. Jinta zaten başrolümüz ama onun da sürekli işlenmesi bu hafta meyvelerini verdi, ilk defa kendine karşı dürüst olmayı başarıp aslında Menma'nın gitmesini istemediğini itiraf etti.

      Sen Tsuruku'ya takmışsın, ben de Poppo'ya biraz takık vaziyetteyim. Bu iki karaktere daha çok zaman ayrılması gerektiğini hep belirttim. Bu haftaki gelişimleri bile bence yeterli değil. En az Anaru'nun ağlayarak aşkını itiraf etmesi veya Yukiatsu'nun kostümlü gecesi gibi çarpıcı sahneleri hak ediyorlar. Fakat Tsuruku en başta huy olarak içine kapanık, sadece laf sokmak için ağzını açan bir kız. Bunun nedenini de çocukluğunda Yukiatsu'dan hoşlanıp sevgisine karşılık bulamamasında görüyorum. Menma'nın tokasının aynısını gidip alması hala o ezikliği içinde taşıdığını ve buna da ancak laf sokarak karşı durabildiğini gösteriyor.

      AnoHana'yı gerçekten seviyorum. Üzerine çok konuşmamı sağlayan, bu blogu tutma nedenim olan yapımlardan biri. Yukiatsu'nun geçmişine her lanet okuyuşunda arkadan geçen trene bile aşığım. Elbette ki noksanları ve tökezlediği yerler var fakat karakter konusunda bence olabildiğince gerçekçi. En basitinden senin hoşlandığın kişi, karşı cinsten ölmüş arkadaşının elbisesini giyip ortalarda dolansa sen bu kişiye o kadar kolay açılabilir miydin?

      p.s. Soruyu şahsi değerlendirmeyeceğini umuyorum :)

      YanıtlaSil
    3. Evli birisiyim, hayal etmesi çok zor :) İzlediğim topu topuna tam 3 anime var, belki çok vasat animeler izledikten sonra AnoHana bana bal ekmek gibi gelebilir, fakat istesem de çok anime izleyemediğimden, elimdekinde en iyisini arıyorum.

      Sanırım ( çünkü ancak tahmin edebiliyorum ) animelerin çoğunda karakterlerin iyi ve düzenli bir şekilde işlenmemesi sorunu var. Çok yazını okudum ( o kadar kelime bilgin nereden geliyor hala anlamadım ) ve en çok şikayet ettiğin şey bu, bu da demektir ki buradaki karakterler oldukça iyi işleniyor. Önceki sözlerimi geri almakla beraber, 2 bölümü üst üste izleme fikrimden vazgeçeceğimi sanmıyorum ;)

      YanıtlaSil
    4. Doğru tahmin ediyorsun. Animeyi sinemadan ayıran -bence- en önemli unsur canlı oyuncuların bulunmayışı. Yoksa her ikisi de aynı türlerde istedikleri hikayeleri anlatıyorlar. Canlı bir insan kullanmayınca da "animelerde oyunculuk" dendiğinde herkes sana "ne oyunculuğu, kafan mı güzel?" gibisinden bakabiliyor. Ama işte animelerde oyunculuk dediğimiz şey seninle yaptığımız bu tartışmanın şu andaki konusu :) Tabii ki elindekinin en iyisini arama fikrine saygılıyım ama bu sektör içinde AnoHana kadar sağlam yazılmış karakterler senede 1, bilemedin 2 kere anca geliyor.

      YanıtlaSil

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi