Benim korku filmlerinde tüylerimi en çok ürperten karakterler palyaçolar, bir koltukta pinekleyen yaşlı nineler ve ip atlayan küçük çocuklardır. Cem Yılmaz'ın esprisini yaptığı "la la la!" tarzı melodileri bir korku filminde duymak gece göreceğim kabusa zemin hazırlar. Canavarlara, manyak katillere, her tarafa sıçrayan kanlara nazaran bu sahnelerin etkisi de seyircinin dikkatini ağırlaştırmak ve büyük vurgunu yapacak ana kadar onları sakin tutmaktır çünkü "korku" dediğin en beklemediğin anda gelendir.
Geçen bölüm yazısında inceden eleştirmiştim, hep Sam başrolü alıyor diye. Bu iki yönetmenden daha iyisini bilmek ne haddime, "al sana Dean!" diyorlar bu bölümde. Şimdiye kadar Dean'in geçmişini hep satır aralarından öğrenmiştik: Mutlu bir çocukluk yaşarken doğan kardeşi ve hemen sonrasında yangında ölen annesi. Akabinde babasının onu sürekli iblis avlamaya götürmesi ve -belki- bilinçaltında Sam'i suçlayan bir zihin. İşte bu bölüm Dean'in istediği ve hiçbir zaman yaşayamadığı hayatı ayaklarına seriyor lakin yaptığı seçimle Dean de bir kez daha serinin asıl kahramanı oluveriyor (benim gözümde tabii).
Finale iki bölüm kala filler çekmek normalde küfür sebebidir ama böylesi bir fillera can kurban!
0 Görüş:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.