• Supernatural The Animation - 20



    "Animede filler bölüm nasıl çekilmelidir" dersi varsa eğer bir yerde, lütfen ama lütfen tüm öğrencilere ev ödevi olarak bu serinin önceki 19 bölümü verilsin ki şu bölümü derste tane tane işlesinler. Tek kelimeyle olağanüstü!

    Benim korku filmlerinde tüylerimi en çok ürperten karakterler palyaçolar, bir koltukta pinekleyen yaşlı nineler ve ip atlayan küçük çocuklardır. Cem Yılmaz'ın esprisini yaptığı "la la la!" tarzı melodileri bir korku filminde duymak gece göreceğim kabusa zemin hazırlar. Canavarlara, manyak katillere, her tarafa sıçrayan kanlara nazaran bu sahnelerin etkisi de seyircinin dikkatini ağırlaştırmak ve büyük vurgunu yapacak ana kadar onları sakin tutmaktır çünkü "korku" dediğin en beklemediğin anda gelendir.

    Geçen bölüm yazısında inceden eleştirmiştim, hep Sam başrolü alıyor diye. Bu iki yönetmenden daha iyisini bilmek ne haddime, "al sana Dean!" diyorlar bu bölümde. Şimdiye kadar Dean'in geçmişini hep satır aralarından öğrenmiştik: Mutlu bir çocukluk yaşarken doğan kardeşi ve hemen sonrasında yangında ölen annesi. Akabinde babasının onu sürekli iblis avlamaya götürmesi ve -belki- bilinçaltında Sam'i suçlayan bir zihin. İşte bu bölüm Dean'in istediği ve hiçbir zaman yaşayamadığı hayatı ayaklarına seriyor lakin yaptığı seçimle Dean de bir kez daha serinin asıl kahramanı oluveriyor (benim gözümde tabii).

    Finale iki bölüm kala filler çekmek normalde küfür sebebidir ama böylesi bir fillera can kurban!

    0 Görüş:

    Yorum Gönder

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi