• Steins;Gate - 5



    Steins;Gate oldukça araştırmacı bir anime. Yapımcıların senaryoyu oluştururken yararlandıkları kaynakların hepsi gerçek, sadece isimleri farklı. Tabii ben bir fizikçi değilim, zaman yolculuğu konseptinde hatalar varsa bilemiyorum ama birkaç sene önce gündemin en önemli konusu haline gelen CERN projesiyle ilgili cazip bir fikir ortaya atıp etrafında komplo teorileri üretmeleri hoşuma gidiyor. Bir de bu kadar ağır bir tempoda gitmese tadından yenmeyecek. İşin tuhaf yanı şimdiye kadarki bütün bölümlerin konu gelişimine adanmış olması. Bu anlatım tarzı da ağır tempoya uyunca ortaya çıkan sonuç kaplumbağa hızında ilerlemeye tekabül ediyor, özellikle de başroldeki karakterler bu yavaşlıktan nasiplerini fazlasıyla almakta.

    Okarin ile Makise bu serinin kahramanları olacaklar, bu artık çok bariz anlaşıldı. Bölümlerl ilerledikçe ikisiyle ilgili "yeni" detaylar bulmak güçleşiyor. Yapımcıların şu andaki dertleri konuyu dallandırmak olduğundan bu ikili arasındaki espriler kendini tekrar eden bir yavanlığa bürünüp izleyiciye hiçbir fayda sağlamıyor. Okarin'in manyak bilim adamı gibi davranmayı seven ama aslında normal biri olduğunu biliyoruz. Makise'nin ise çetrefilli bir aile geçmişi bulunmakta ve insanlara -özellikle de erkeklere- karşı güvenini yitirmiş durumda.

    Bir de seriye yeni katılan Suzuha isminde tuhaf bir kız var. TV tamircisinde çalışmasına rağmen birçok konu hakkında beklenmedik derecede fazla bilgili. Muhtemelen zamanda yolculuk yapmış olan bu kızın Makise'ye karşı ne tür bir düşmanlık beslediği ya da neden sürekli tetikte gezdiği şimdilik bilinmiyor ama elbette ki yakında kokusu çıkar. Öte yandan SERN ajanı olması da kuvvetle muhtemel ki eğer bu teori doğru çıkarsa ilk kez "düşman"la ilgili bir bilgi almış olacağız.

    Serinin yaratmaya çalıştığı gizem havası, en azından bunu denemesini takdir ediyorum. İzleyicinin dikkatini ve ilgisini üst seviyede tutabilmek için her bölümde gerçeklerden ufacık bir kesit sunmaları çok iyi ama bu ağır tempoyu şimdilik o bile kurtarmıyor. Yani jöleye dönmüş insan örneğini arka arkaya tekrar etmelerinin bir anlamı yok, biz zaten ana fikri en fazla ikinci örnekte kavramış oluyoruz. Bu tekrar aşkları yüzünden anlatımı bir parça Amerikanvari görüyor ve bu yüzden seriye bir türlü ısınamıyorum.

    5 Görüş:

    1. seriye daha başlamadım toplu izlemeyi düşünüyorum, ilk ve son paragrafı okudum dediğin gibi ağır tempoda gidiyorsa toplu izlemek daha da zor olabilir.

      YanıtlaSil
    2. Canından can götürebilir :) Gerçi 24 bölüm olacak diye duydum, bu tempoda devam ederlerse maraton yapmak intihara falan bile sürükleyebilir :)

      YanıtlaSil
    3. sağol o zaman en iyisi bugünden seriye başlayayım haftada 1 bölüm ondan sonra da detoks için gintama türü birşeyler izlerim. :D

      YanıtlaSil
    4. Haha, ya ondaki referansları yakalamaya kasmak iyice toksin salınımına yol açmasın sonra :D

      YanıtlaSil
    5. :p haklısın o da var, zaten gintama'yı hiç ilerletemedim 1 ayda 1 bölüm izliyorum, bu arada Dedoman Wunderland mangasına başladım anime ile farklılıkları paylaşacağım ileride.

      YanıtlaSil

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi