• Hanasaku Iroha - 8



    Ya şu yazar müsveddesi adamın ve danışman hatunun dediklerine ne zaman "he! he!" deyip geçiştirmeyi öğrenecekler? Çok değil, henüz 2-3 bölüm önce canlı kanıtlarını gördünüz, ikisinin de önerilerine değil inanmak, kulak asmamak lazım. En azından Ohana durumun farkında ve bu ikisinin ipiyle kuyuya inilmeyeceğinin bilincinde.

    Bir yandan yine bu ikisinin salak saçma teorileri bölümü parsellemeye çalışırken öte yandan Ohana'nın nihayet sorumluluk alıp saftirik imajından kurtulduğunu görüyoruz. Büyük annesinin geçirdiği rahatsızlık ve akın akın gelen müşterilerle otel iyice zor durumdayken genç kızımız inisiyatif alıyor. Tabii büyük annenin de kara kaplı defteri torununa emanet etmesi gayet güzel bir gelişme. Demek ki sürekli fırçaladığı torununda biraz da olsa ışık gördü, ona güvenmeye başladı.

    Ohana'nın dayısı çok iyi niyetli bir adam, otel için çırpınıyor ama nasıl bu kadar dar bakabildiğini anlamak mümkün değil. Danışman hatuna bir çeşit aşk beslediğini düşünüyorum, aksi halde bu kadar ayrımcı bir politikayı kabullenmesinin başka açıklaması yok. Otelin diğer çalışanlarının ise Ohana gibi düşündüklerini görmek güzel. Her müşteriye eşit mesafede, dürüst davranan bir iş ortamında çalışmak istiyorlar.

    Ko'nun gelişini geçen haftadan zaten anlamıştık. Tohru ile karşı karşıya geldiklerinde bir gerilim doğacak mı onu merak ediyorum. Bir de bu bölümün haftaya sarkmasına da sevindim. Şimdiye kadarki 7 haftada her sorun aynı bölümde paket program gibi çözümleniyordu. Arada bir böyle "arkası yarın" taktikleri seriye çeşitlilik kazandırabilir.

    0 Görüş:

    Yorum Gönder

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi