• Gosick - 19



    Asıl gizemi geçen hafta başlatan seri nihayet istikrar yakalama derdine düşmüş. Bu bölümde her ne kadar konu inşasına gidilse de artık büyük bulmacanın parçalarını izlediğimiz kesin. Önceki haftalarda "2. büyük tufan" ile ilgili aldığımız ufak tüyolar yavaş yavaş aydınlanmaya başladı. Victorique'in babası Albert De Blois'nun nasıl bir canavar olduğunu artık anladığımıza göre geriye sadece adamın neyi amaçladığını öğrenmek kaldı.

    Esas ilginç olansa Cordelia'nın hikayesiydi. Kadının zaten sahnelerde boy gösterdiğini biliyorduk ama Albert De Blois ve Brian Roscoe'nun onun hayatına nasıl dahil olduklarını izlemek bir eksiği daha kapattı. Cordelia - Brian Roscoe'nun ilişkisinin V - Kujou ilişkisine benzetilmesi de hoş bir detaydı.

    Cordelia'nın mazisi anlatılırken V'nin doğum sahneleri gerçekten çok rahatsız ediciydi. Cordelia kaçırılmış, hamile bırakılmış ve bir yıl sonra zincirlere bağlı vaziyette bir sunakta kızını dünyaya getiriyor. Albert de Blois'nın nasıl bir zalim olduğunu iyi görelim istemişler ama bu kadarı da fazlaydı. "Geleceğin çocuğu" diye tanımladığı V'den ne istiyor olabilir bu adam?

    0 Görüş:

    Yorum Gönder

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi