• [C] The Money of Soul and Possibility Control - 5



    Geçen hafta ucundan kıyısından şahit olduğumuz "kontrol edilebilir savaşlar" fikrini bu kez daha detaylıca inceleme fırsatı bulurken Finans Bölgesi'nin gerçek dünya üzerinde ne kadar büyük boyutlarda etkileri olduğunu da görme şansı yakaladık. Açıkçası yeni bir şey söylenmeyen bölümün benim adıma tek artısı Mikuni'nin Japonya üstündeki inanılmaz hakimiyetini görmekti. Şimdiye kadar çok karizmatik ve yardımsever bir profil çizen bu adamın esas niyetini de sorgulama şansı buldum. Mikuni göründüğü kadar da iyi biri olmayabilir. "Aman dengeler fazla oynamasın" tedirginliğinde herkesi yanına çekip derneğini büyüten bu adam herhalde serinin sonlarına doğru Finans Bölgesi'nin tek hakimi olacak ama asıl amacı konusunda biraz şüpheliyim.

    Derneğin diğer üyelerinin yaptıkları dövüşlere epeyce zaman ayrıldı ki galiba amaç da bu karakterleri bir parça da olsa tanımamızı sağlamaktı. Yoksa dövüşlerin pek de büyük bir önem teşkil ettiklerini sanmıyorum. Sıradan, haftalık mücadelelerdi hepsi. Öte yandan Mikuni'nin geçen hafta kıl payı yendiği amcanın bu kez dibe vurması ve bunun sonucunda adamın şirketinin Mikuni tarafından satın alınması bence yukarıda bahsettiğim şüpheyi destekler nitelikteydi.

    Yoga'nın ufak kaybı ise dikkate değer bir gelişmeydi. Evinin kül olacağı korkusuyla gerçek dünyaya geri dönen Yoga neyi kaybettiğini bulmak için bayağı bir telaşlandı. Yalnızca çok basit bir dersten kalması ve halasının hastalanmasıyla Finans Bölgesi'ndeki kaybını karşılamış oldu. Bu da bana FB'de yaşanan kayıpların kişilerin geleceklerini aynı orantıda etkileyip etkilemediklerini düşündürttü. Gerçi bu düşüncem taksicinin açıklamalarıyla yalanlandı ama buradan da başka bir soru aklıma takıldı: FB'deki kayıplar gerçek dünyadaki kayıpları ne yönde ve ne büyüklükte etkiliyor? Ya da tersten bakalım: Hissedarın gerçek dünyadaki ilişkilerinde bir değişiklik yaşanmazsa (Yoga'nın hoşlandığı hatun) acaba bu insanlar hissedarın "geleceğinde" bir yer teşkil etmiyorlar mı?

    0 Görüş:

    Yorum Gönder

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi