• Ojii-san no Lamp




    Young Animator Training Project kapsamında gösterilen 4 filmden biri olan Ojii-san no Lamp derli toplu ve sıcacık bir hikayeyi hoş ve sade bir animasyonla bütünleştiriyor. Bu proje kapsamında seçilen 4 kısa filmden her birine 400 bin dolar verilmesi kararlaştırılmış. Bir anlamda Japonya'nın kendi içindeki genç cevherleri çıkarması gibi görebileceğimiz projede Ojii-san no Lamp'ın yapımcılığını Telecom Animation Film üstlenirken yönetmen koltuğunda da Teiichi Takiguchi oturuyor.


    Öksüz ve yetim kalmış küçük bir çocukken her tür işte çalışan Minosuke bir gün köyüne gelen çekçekçiye yardım etmek ister ve onunla birlikte büyük şehre kadar gider. Burada okyanusu ilk defa görür ama onun dikkatini asıl geceleyin etrafı aydınlatan gaz lambaları cezbeder. Borçlanarak aldığı gaz lambası elinde köyüne döner ve bu lambalardan satmaya başlar. Aradan yıllar geçer, Minosuke işi büyütür, bir yuva kurar. Ancak bir gün şehre elektrik gelir ve genç adamın hayatı tamamen değişir.

    Anime 24 dakika ama temposu inanılmaz. İlk yarıda Minosuke'nin gençliğini, ideallerini, hayallerini ve yükselişini görürken ikinci yarıda çaresizliğine, utancına ve düşüşüne tanık oluyoruz. Süreyi çok iyi kullanan animeden inanılmaz bir iş beklemiyordum ama animasyon ve fikir anlamında beni bayağı güzel şaşırttı. Çocuk ilk gaz lambasını aldığında Miyazaki coşkusundan esinlenilmiş bir gece yürüyüşü var ki gerçekten çok güzel. Espriler naif ve sevimli. Drama da aynı şekilde çok naif ve usul. Sanki akılda kalacak tek bir sahne çekip tüm animenin önüne geçmesini istememişler gibi bir hava hakim. Yaklaşık 100 yıl öncesini anlatan güzel bir seyirlik arayanlara...


    0 Görüş:

    Yorum Gönder

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi