• Level E - 13



    Full Moon...!

    En iyi finali kim yaptı? Level E! Level E! Level E!

    İlk bölümlerde gardımızı nasıl düşürdüler? Sürekli bizi kekleyerek. Etrafındaki karakterleri sürekli kekleyen Prens bir anda sempatimizi kazandı. Craft'a çektirdiği kabir azabıyla güldürdü, paso tongaya düşürmesiyle bize sürpriz yumurtalar yedirdi. Ektiğini biçme sırası kendisine geldi, hem de harika derecede deli işi bir planla.

    "Dinsizin hakkından imansız gelir" mantığındaki bir planla nihayet bir kişi Prens'in hakkından geldi. Bölümle ilgili fazla şey anlatmak yersiz ama Craft'ın asrın dayağını yediği bölüm şahaneydi. Garibim sürekli doğru yoldan şaşmamaya gayret ediyor lakin Prens'ten kaçmak ne mümkün. Herhalde animenin finaline en çok sevinen kişi kendisidir. 2 dakika içerisinde önce kazandı, sonra kaybetti, en son yine kazandı. Tabii hiçbirinin tadını tam olarak yaşayamadı.

    Level E harika bir komedi sayılmaz, yani en azından her bölümünde inanılmaz güldürmediği için bunu söylemekte bir sakınca görmüyorum. Salt bir komedi olmak yerine son derece "yaratıcı" bir komedi olduğunu söyleyebilirim. Özellikle ilk dört bölüm, Rangers arcı ve şu final bölümü pek akla gelmeyecek, izleyiciyi hep hazırlıksız yakalayacak türde bir mizah anlayışına sahiplerdi. Bölüm süresince hep güldürmeye çalışmak yerine tek bir kez ama ağız dolu kahkaha attırmaya çalıştı. Eh, bunda da başarılı olmayı bildi. 2011'in de daha şimdiden en iyiler listesine adını yazdırdı.

    0 Görüş:

    Yorum Gönder

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi