• Hanasaku Iroha - 2



    Vengeance is a Staff Meal

    Hangi akla hizmet izlenimleri yazarken "bloglamayı düşünmüyorum" dedim şimdi hatırlamıyorum ama kesinlikle bloglayacağım!

    Slice of Life aynen de böyle çekilir. Senaryonun bomba olması gerekmese de karakterlere büyük özen gösterirsin. Kahraman yaratman şart olmasa da Ohana gibi bir başrolle izleyiciyi peşine takabilirsin. Onun geçmişini daha ilk bölümden başlayarak şekillendirmeye başlarsın ve her bölümde bunun üstüne koyacağının sinyallerini verirsin. Yan karakterlerin hepsine gereken önemi verir ve hepsinden farklı renkler çıkartırsın. "Geberci" Minko'nun gece yatmadan önce cep telefonu ışığında defterine ne yazdığını veya o titrek görünümüne rağmen Nako'nun neden bazı şeyleri gizlediğini merak ettirirsin. Gıcık aşçı Tooru'nun patavatsız ve düşüncesizliğiyle tam bir öküz portresi çizişini, büyük anne Sui'nin nasıl sıfır toleransla çalışanlarını hala tutabildiklerini izleyiciye daha ikinci bölümden verirsin. Yönetmen Andou Masahiro'yu CANAAN'da hiç beğenmemiştim ama belli ki o bir istisnaymış, muhteşem bir iş çıkartmakta şimdiye kadar.

    Ohana daha ilk bölümden öğrendiğimiz kadarıyla 16 yaşında olmasına rağmen şimdiden yetişkinlere has tecrübeleri hayatında yaşamış genç bir kız. Annesinden tek bir şey öğrenmiş: Kendin dışında hiç kimseye güvenme! Bunu da uygulamaya kararlı ama angut Tooru'nun sorusu onun kafasını bir anda karıştırıveriyor. Kimseye güvenmeyecek kadar her şeye muktedir olmadığının farkına varan Ohana hem oteldeki işi öğrenmeye hem de etrafındaki insanlarla arkadaş olmak için var gücüyle çalışıyor.

    Bu seriye aşık olmama çok az kaldı. Yıldırım aşkı tabii ama bunun çok kilit ve uzun zamandır hasretini çektiğim bir nedeni var. Karakterlerin hiçbiri boşuna süre almıyorlar ve hiçbiri de aptal değil. Herkes, özellikle de çalışanlar farklı koşullarda biraz çatlaklar ama hiçbiri gerzek değil. Bu da onları gerçek birer insanmış gibi değerlendirebilmeme yol açıyor. Tür Slice of Life olunca da bu özelliği Hanasaku Iroha'ya muhteşem bir değer katıyor.

    Tek bir saniye bile sıkılmadım. Bölüm içinde hem çok uslu bir drama hem de sade bir komedi vardı ve geri kalan kısımlar Ohana'nın çalışma azmini göstermek için tasarlanmıştı ama hiç sıkılmadım. Aksine o kadar eğlendim ki şimdi gelecek haftayı iple çekiyorum. 26 bölüm koparmışlar bile, bu karakterlerden haydi haydi o kadar bölüm çıkar.

    0 Görüş:

    Yorum Gönder

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi