• Mahou Shoujo Madoka Magika - 9



    I Can't Forgive That Kind of Thing

    Beklenen maalesef gerçekleşecek gibi görünüyor. Madoka'nın dark side'a geçmesi için elinden gelen her şeyi yapan Kyubee sonunda muradına erecek. Kyoko'nun da aradan çekilmesiyle sadece Homura kaldı ve Walpurgis Gecesi hızla yaklaşıyor. Cadılara karşı koyabilecek tek büyücü Homura ama onun bile yeterli güce sahip olmadığını bu bölümde öğrendik. Madoka'yı tam anlamıyla köşeye kıstıran Kyubee şu kalan sayılı haftalarda geberir mi bilinmez ama çok büyük bir finale doğru yavaş yavaş hazırlanmamız gerek.

    Genelde bildiklerimizi tekrarlayıp detayları biraz daha açan ara bölümlerden biriydi. Kyubee o kadar sinir bozucu bir yaratık ki artık yaşanan ölümlere tepkisizleşmeye başladım. Kyoko'nun Sayaka'yı kurtarma çabalarının nafile çıkacağı zaten hissettirilmişti ama her seferinde hevesimizi kursağımızda bırakan bu seri bir kez daha acımasızlığını göstererek tüm ümitlerimizi paramparça etti. Kyubee'nin açıklamaları, nereden geldiği, hangi amaca hizmet ettiği falan belki bölümü ileri taşımadı ama bu boşlukların doldurulması gerekliydi. Dolayısıyla artık karakterlerden sadece Homura'yı %100 tanıdığımızı söyleyemeyiz, geri kalanların hepsinin niyetlerini ve neyi temsil ettiklerini öğrendik.

    Mami ve Sayaka büyük ihtimalle Walpurgis Gecesi'nde seriye yeniden katılacaklar ama bunların çok önemi yok. Madoka'nın hiçbir çıkış noktası kalmadı ama Mahou Shoujo olmayı seçerse de içindeki güç nedeniyle muazzam bir cadıya dönüşeceği kesin. İşin aslı öyle depresif ve karamsar bir ruh haline sokulduk ki iyilerin nasıl kazanacaklarını geçtim, kazanıp kazanmayacaklarını bile tahmin edemiyorum. Homura'nın bir mucize yaratması gerekiyor. Kyubee'ye birinin insanların sadece enerjiden ibaret olmadıklarını kafasına vura vura öğretmesi gerekiyor.

    0 Görüş:

    Yorum Gönder

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi