• Hourou Musuko - 7



    Rose Coloured Cheeks: Growing Pains

    Aha!

    Ben şimdiye kadarki 6 bölümden hiç şikayetçi değildim hatta aralarında çok beğendiklerim de oldu ama bu bölüme kalpten bağlandım. Güvercin adımlarla ilerleyen bu serinin hala aynı tutumu devam ettirdiğini görebiliyorum ama salt karakterlerine o kadar çok anlam yüklemiş durumda ki hiçbir gelişme, hiçbir ilerleme yaşanmıyor gibi görünen bölümlerde dahi inanılmaz bir hızla akıyor sahneler. Senaryoyu asla hafife almamak gerek lakin bu serinin tüm zenginliği senaryoda yatıyor. Animasyona artık alıştım. Her hafta koyduğum 4 ekran görüntüsünde hiçbir numara yok, yeni bir çizim de beklemiyorum. Hep böyle devam edecekler. Müzik desen OP ve ED hariç müzik çok az ve hatırda kalmayacak kadar önemsiz. Lakin öyle bir senaryosu var ki serinin neredeyse bir tiyatro oyunu ağırlığında.

    Nitori nereden esti bilinmez (o yaşlarda ne taraftan eseceği de belli olmaz) ama Anna'ya tutuluyor. Bir anda aşık olup akabinde kıza çıkma teklif ediyor. Sivilce bakımından filizlenen bu romantizm iki karakteri de tanıdığımızdan bize çok yabancı, pek akla yatkın değilmiş gibi geliyor. Anna'nın "cool" hali ve travesti Nitori. Aslında yanlış söyledim, Anna'yı pek tanımıyoruz ama bu bölüm o imkanı da sağlamayı biliyor. Taze çiftimiz ilk randevularında hayvanat bahçesine gidiyorlar ve Anna'dan Nitori'ye ilginç bir hediye daha geliyor. Anna'nın hep tuhaf şeyleri sevdiğini söyleyen Nitori acaba bunları söylerken işin içine kendini katıyor mu? Bilemiyorum ama kattığını zannetmiyorum çünkü çocukta bir aşağılık kompleksine şimdiye kadar rastlamadık. Farkında olmadan böyle bir şey söylemesine bayıldım, daha doğrusu senaryonun bunu söyletebilecek koşulları hazırlamasına bayıldım.

    Geçen bölümde takım elbiseyle okula gelen teyzenin evine Takatsuki ile giden Nitori burada ilişkisini açıklama heyecanında. Bir çırpıda ağzından çıkan gerçekler Takatsuki'ye ağır geliyor ve kız o dakikadan sonra sürekli bir mesafe koyuyor. "Görüşürüz" ve "Günaydın"lar o kadar uzaklaşıyor ki Takatsuki sonunda kendini Saori'nin evinde buluyor. "Düşmanımın düşmanı dostumdur"a kadar çıkarım yapabileceğimiz bir absürtlükte bu ikilinin arkadaşlıkları başlamış oluyor. Takatsuki şimdiye kadar Nitori'yi reddetmesine rağmen sürekli çocuğun yanında gezip ona iltifatlarda bulunurken aniden kendini öyle hızlı uzaklaştırıyor ki her halinden kızın ne yapacağını bilmediğini anlayabiliyoruz.

    Bu kadar Nitori ve Takatsuki odaklı görünen bölüm diğer başrolü de pas geçmemiş. Ben izlerken "şu çocuklar arasında çocuk olmayan tek kişi Saori" diye düşündüm. Kız neredeyse feleğin çemberinden geçmiş, kendini tamamen tanıma bilgeliğine erişmiş, acayip olgun bir insan gibi konuşuyor. İşin güzel yanı bu davranışları onu yapmacık göstermiyor, dobra dobra aklından ne geçiyorsa onu söylüyor. Aşk acısı çekmiş ve hayatına devam etmeyi kabullenmiş tek karakter şimdiye kadar oydu çünkü. Bu hafta Nitori de ona eklenmiş oldu. Çocuk en azından Takatsuki'yi -bence şimdilik- geride bıraktığını gösterdi ve bir hamle yaptı. Olgunlaşmasının ilk belirtisi olarak da sivilceyi konduran yapımcıları canı yürekten alkışlıyorum.

    Bu seri benim için sezonun açık ara en iyi keşfi.

    0 Görüş:

    Yorum Gönder

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi