• Kore wa Zombie Desuka - 8



    Hehe, I'm a School Wife

    "Zamane gençlerinde de hiç utanma yok canım!"

    Haruna'nın rüyasında gördüğü ve bilinçaltına gömdüğü kıskançlık tohumları bir anda yeşermeye başlayınca soluğu Ayumu'nun odasında alır ve zavallı zombimizi tekme manyağına çevirir. Oysa Ayumu rüyasında Yuu ile ilgili fanteziler kurmakla meşguldür, belki bu yüzden yediği dayak çok da boşa gitmemiş gibi görünür. Geçen hafta Ayumu ile nikah kıyan (!) Mael isimli ninja vampir Mask Donalds'a giderek arkadaşlarından taktikler alır. Hazırladığı bento ile Ayumu'nun kalbine giden yollara sızmaya çalışan Mael uzun uğraşları sonucunda Ayumu'dan bir randevu koparır. Zombi ve haremi hep birlikte bir alışveriş merkezine gider ve güzel bir gün geçirirler. Günün sonunda yeni kötü karakterimiz Yuu'yu kaçırır ve seri de haftaya malzeme atmış olur.

    İkinci kez slice of life çalıştıkları bölüm kafayı dinlendirmek için iyi geldi. Ben zaten Zombie'den farklı bir ilerleme beklemiyorum. Bunun gibi içi boş bir bölümü herhalde kalan haftalarda görmeyiz, tam vaktinde geldi sayılır. Haruna'nın inceden Ayumu'ya yazması, Sera'nın ciddiyetten 1 saniyeliğine de olsa vazgeçmesi falan güzeldi. Mael acayip uğraşsa da Ayumu'nun kalbini çalamayacak. Serinin ne yöne gideceği veya herhangi bir yöne gidip gitmeyeceği bile belli değil, gerçi bunun çok da önemi yok. Zombie sıradan ve eğlenceli, hatta tam anlamıyla "iyi vakit geçirmelik" bir seri. Fazlasını beklemek abesle iştigal.

    0 Görüş:

    Yorum Gönder

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi