• Level E - 8



    You're My Darling!
    İlk görüşte aşk mı? Yeme beni!

    Level E gerçek bir komedi dizisi. Günümüzde güldürme amacıyla çıkıp durum komedisi yaratan örneklerin aksine planlı ve programlı bir şekilde ilerliyor. Her cümlenin bir noktadan konuya bağlanma ihtimali var. Hepsinden önemlisi ortada bir konu var. Her bölümde değişen parodilerde tutarlı kısımlar oluşturuluyor ve en sonunda Prens'in atacağı kazığa bağlanıyor. Bu bölüm benim için çok komik sayılmasa da klişeleşmiş romantizmle dalgasını geçerek takdirimi topladı. 10 sene önce yazılmış bir eserin o dönemi eleştirmesine lafım yok ama günümüzde bile temcit pilavı gibi önümüze konan örneklere daha o zamanlardan laf sokabilmesine hayran kaldığımı söylemeliyim.

    Noel'i geçirmek üzere bir otele gelen çiftimizin arasında bir sorun patlak verir ve kız oteli terk eder. Soyunu devam ettirmek için çiftleşmesi gereken bir uzaylı ırkı da otelin bulunduğu yöreye gelmiştir. Kraft ve ekibi dünyanın güvenliğinden sorumlu oldukları için bu kadınları insanlardan uzak tutmaya çalışırlar çünkü çiftleşme sonrası bu uzaylı kadınlar kıskançlıklarından dolayı tüm nesli öldürerek tüketmektedirler. Hemen kendine bir eş arayan prenses de az önce terk edilen oğlanı gözüne kestirir. Kraft'ın binbir takla attığı bölüm başlangıçtaki satır aralarından birini kullanarak mükemmel şekilde sonlanır.

    Oğlanın kız olmadığını biliyoruz çünkü bölüm başında otobüsle gelirlerken kızın ailesini söylediği yalan burada karşımıza çıkıyor. Otel kaydını yaptıran kız yanındaki kişiyi de kız ismiyle kaydettiriyor ama biz tüm bölüm boyunca bunu unutup gidiyoruz. Finalde yapılan bu harika geri dönüş beni kahkahalara boğdu. Haftaya oğlan kız olmadığını ispat etmeye uğraşırken Kraft da bunu engellemek için ecel terleri dökecek. Neredeyse hiç rol verilmeyen Prens'in ne gezisinde olduğunu görmek ve orada sarf ettiği yorumu duymak bile keyifliydi. Level E'nin güzelliği hep senaryosunda saklı. Kocaman bir resmin küçücük parçaları o resmin ne kadar güçlü olabileceğini belirliyorlar.

    0 Görüş:

    Yorum Gönder

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi