• Hourou Musuko - 9



    Cool Girlfriend: Green Eye

    Ya bu seriyi seviyorum!

    Sadece birkaç karakter üzerinden "cinsiyet" kavramının altını üstüne getirmek, tabiri caizse delik deşik etmek o kadar zor bir iş ki. Zaten başlı başına bu kavramla oynamak, onun şeklini bozmaya çalışmak çok zor ama bunu başarabilmek, o kavrama mümkün olan her açıdan bakmaya gayret etmek gerçekten imkansıza yakın. Hourou Musuko'nun bu mucizeyi yaratmasına çok az kaldı. İlk bölümleri izlerken metaforlar üzerinden ilerleyeceklerini zannedip heyecanlanmıştım. Havuz bölümünde bunu bir nebze yerine getirdiler ama sonra seri bir anda dümen kırdı ve senaryodaki satır aralarına yöneldi. Hakkını vermem lazım, yine muhteşem bir iş ortaya çıktı.

    Geçen bölümde eski kabadayı/yeni dost Doi'den biraz bahsetmiştim. Seriye bu saatte dahil olmasının işleri yokuşa sürebileceğinden korkuyordum, oysa hiç de öyle olmadı. Çocuğu tek bölümde dahil edip aynı bölümde çıkardılar. Bunu yapmalarının tek amacı artık her özelliğine hakim olduğumuz Nitori'nin karakter gelişimini güçlendirmekti ve itiraf etmek lazım bu bölüm Nitori'nin karakterini eksiksiz tamamladı: Oğlanımız okula nihayet kız üniforması giyerek geldi! Credits sonrası sahneleri izlediğimizde işlerin pek de "sevimli" gitmediğini öğrendik ama en azından dik durdu ve olmak istediği birey gibi davrandı.

    Şimdi bu bölüme bayılmamın asıl nedenlerine geçelim: Takatsuki bir gün önce okula erkek üniformasıyla geliyor ve herkesin "karizma" bulduğu bir figür haline dönüşüveriyor. Kızların erkek kıyafetleri giymeleri neden hiç yadırganmaz ya da hiç denecek kadar az yadırganır? Öte yandan bir erkek kız kıyafeti giydiğinde nasıl hemen "ucube"ye dönüşür? Günümüzde erkeklerin taktıkları küpe, görenler için -neredeyse- önemsiz bir aksesuar. Makyaj deseniz gözüne kalem süren rock yıldızları ve onlardan özenen hayranları gırla (Kargo'dan Koray misal). Sınırı nerede çizmek lazım? Alt tarafı iki dikiş atılmış basit tekstil ürünleri neye göre kızlarla veya oğlanlarla özdeşleştiriliyor?

    Ben bu soruları serinin de dile getirmesine hayran kaldım ama sadece giyimle uğraşmayıp bir darbeyi de Doi tarafından vurmayı başardılar. Geçen bölümde kadroya girmesinin nedeni Yuki Teyze'yi çok beğenmesi ve tanışmak istemesiydi. Vakti zamanında bir yerden spoiler yediğim için Yuki'nin bir transseksüel olduğunu biliyordum. Dananın kuyruğuysa Doi'nin bu şoku yaşaması ve buna rağmen Yuki'yi güzel bulmaya devam etmesiydi. "Rağmen" sözüm yanlış anlaşılmasın; eski kabadayı ve biraz hödük olarak çizilen Doi için kullandım bu sözü. Ve kuyruğun koptuğu sahne: Doi bunun üzerine Nitori'den kız gibi giyinmesini istedi. Kapanan kapı ve uzun süren sessizlik. Ardından kapı açılıyor ve Nitori ile Doi neredeyse burun burunalar. "Acaba öpüşecekler mi" gerginliğini sadece ben yaşamış olamam. Yuki'yi beğenmeye devam etip etmemeye Nitori üzerinden karar vermeye çabalayan Doi de bir cinsel kimlik arayışında. Karakterlerin hepsi aynı amaca hizmet ediyorlar ki senaryonun ne kadar ince işlendiğini her açıdan görme şansına erişiyoruz.

    Serinin buradan nereye gideceğini bilmiyorum ama şimdiye kadar başardıklarının altında kalacağını da hiç zannetmiyorum.

    0 Görüş:

    Yorum Gönder

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi