• Yumekui Merry - 7



    Dreams and Swimsuits and the Colour of the Sea

    Bu bölümü izlemeyin.

    Ciddiyim, izlemeyin. Her hafta "nasıl yapsak da geçen haftadan daha berbat bir bölüm çıkartsak" diyen yapımcılar istikrar abidesi olmaya devam ederlerken bir yandan da hiçbir işe yaramayan bölümlerle rüştlerini ispatlamayı başarıyorlar. Her kıytırık animenin en çok başvurduğu senaryolardan "hadi denize gidelim de cıbıllaşalım" taktiğini uygulayan seri ilk 11-12 dakika boyunca yardırdıkça yardırıyor. Kiminin bikinisi çözülüyor, kiminin koca memeleri sallanıyor... Bana artık fenalıklar geliyor.

    Fanservice ne arar bu seride diye düşünmek için pek çok sebebimiz var. Konu ucundan kıyısından da olsa orijinal. Seri 12-13 bölüm sürecek kadar kısa. Vahşet ve gizem her daim var ama hata üstüne hata yapmaya devam ediyorlar. Yönetmene laf sokmaya kalksam adamın Casshern Sins gibi harika bir seriyi daha yeni çektiğini biliyorum, kendimle ters düşerim. Bir yerlerde sorun var ama hala adını koymakta zorlanıyorum. Hoş, artık koymakla da uğraşmıyorum ya.

    Hiçbir işe yaramamaktan sıkılan bölümün sonlarına doğru Treesa isminde yeni bir kötü karakterle tanışıyoruz. Figüran bir çocuğun korumasıyla kapıştığı sırada Treesa "Fener'in oradaki" diyerek Heracles'e gönderme yapıyor. Heracles'in de sürekli onigiri yiyen Ryouta olduğunu düşünüyorum, ne de olsa hafta sonları orada görev alıyormuş. Serinin odunsu çizgisinde böylesi bir bağlama bana mantıklı geldi. Kimin olduğu ne değiştirecek? Muhtemelen hiçbir şey. Bu arada Yumeji'nin finalde yaptığı konuşma tam bir rezaletti. Onu seslendiren Okamoto Nobuhiko'nun ciyaklar gibi bir sesle niye boğazını o kadar parçaladığını anlamadım. Sezon içinde kendine bu kadar sövdüren başka bir seri kalmadı, hepsi bir noktadan sonra kımıldamayı başarmışken Merry'nin yerinde sayıklamayı bırakıp gerisin geri koşması çok hoşuma gidiyor, deşarj oluyorum.

    0 Görüş:

    Yorum Gönder

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi