• Fractale - 6



    The Farthest Town

    Daha ne kadar Clain ile sapık diye dalga geçecekleri sahne çekilecek, hakikaten merak ediyorum. Grup bir yere iner ve suyu gören Phryne herkesin şaşkın bakışları arasında anında soyunup denize atlar. Clain oradan geçmektedir ve doğal olarak insanların alaylarına maruz kalır. Dijital kamerayla fotoğraf çekmeye meraklı bir amca da o civardadır ve bizim tayfanın ilgisini çeker. Amcayı takip eden Clain özel ilgisi olan antika teknolojik eşyalarla dolu bir cennete düşer. Bey amca devasa bir anten yapmakta ve bu sayede Fractale sistemine yeniden bağlanmaya çalışmaktadır. Bölümün sonlarına doğru bu adamın aslında Clain'in babası olduğuna dair şüpheler izleyicide yaratılır. Şimdilik bir faydasını görmeyeceğimiz bu ayrıntı belki ileride işimize yarar.

    Lost Millennium'un uzantılarından biri olan Alabaster ekibiyle tanışırız. Militanlara daha çok benzeyen bu grup insanlara yardım eli uzatarak onları kandırmakta, sonucunda da hepsine yaptıkları iğneler sayesinde Fractale ile olan bağlantılarını tamamen koparmaktadır. Bölümün kısa ve geniş (!) özeti işte bu kadarla sınırlandırılır. Amcanın ay ışığını kullanarak birkaç dakikalığına Fractale'dan veri çekmesi ve bunun sonucunda kentin eski versiyonunun yeniden insanlara görünmesi seriye dair yapılan tek ilerlemedir ve çok şey anlatacakmış gibi görünüp aslında malzemesini çoktan tüketmiş gibi görünen Fractale ağır aksak ilerlemeye çalışmaktadır.

    0 Görüş:

    Yorum Gönder

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi