• Baka to Test to Shoukanjuu



    Salaklar Sofrası

    Tavsiye üzerine izlediğim hiçbir animeyi genellikle fazla sevemiyorum. Hep bir beklentiyle başına oturuyor ve gözümde büyüttükçe büyütmüş oluyorum. Lee'nin şurada attığı pas üzerine başladığım Baka to Test to Shoukanjuu'da ise bu kez durum farklı. Kahkahalar eşliğinde iki günde bitirdiğim 13 bölümlük anime Fumizuki Academy isimli bir okulda geçiyor. Okulun benzerlerinden farkı öğrencileri inanılmaz rekabetçi bir ruhla yetiştirmeye çalışması ve her fırsatta bu rekabeti desteklemesi. Yerleştirme sınavında aldıkları puanlara göre A'dan F'ye kadar olan sınıflara dağılan öğrenciler puanlarının layığı bir öğretim görüyorlar. Şöyle ki: A sınıfında lüks koltuklar, açık bar vb. gibi imkanlar varken F sınıfı kapısındaki tahtadan itibaren her tarafı dökülmek üzere olan rezil bir gecekonduyu andırıyor. Fakat bu pespayelik hiçbir öğrenci için sonsuza kadar sürmek zorunda değil. İstenirse başka sınıflara savaş açıp müfredattaki konular üzerine yarışabiliyor ve kazandığınız takdirde diğer sınıfın imkanlarına sahip olabiliyorsunuz.


    Pek önemli değilmiş gibi görünen konusu kısaca böyle özetlenebilecek serinin asıl dayanak noktası her birinden farklı mizah malzemesi çıkmaya müsait kadrosunda yatıyor. "Salak" kavramının (ebleh, gerizekalı, kuş beyinli gibi diğer kavramların da) sözlük karşılığı Akihisa'yı başrole konduran seri diğer karakterlere de aynı önemi zaman içinde vermeyi biliyor ve bizlere nefis bir cümbüş sunuyor. (nedense?!) Akihisa'dan hoşlanan tahta göğüslü Minami ve aslında A sınıfında olması gereken Himeji, kız mı erkek mi bir türlü bilinemeyen Hideyoshi, F sınıfı başkanı ve kumandanı Yuuji, Yuuji'ye aşık, saykodelik A sınıfı başkanı Shouko ve benim favori karakterim Kouta (namıdiğer Ninja Pervert) animenin kemik kadrosunu oluşturuyorlar. Bölümler ilerledikçe istisnasız hepsinin türlü takıntılarını öğreniyoruz. Yapımcılar da seri bitene kadar bu takıntıları işlemeyi sürdürüyorlar. İlk bakışta kendini tekrar eden bir espri anlayışını getirecekmiş gibi görünen bu yaklaşımı yapımcıların nasıl avantaja çevirdikleriyse yaratılan durum komedilerinde ortaya çıkıyor.


    Öncelikle bu anime çok hızlı. Atıyorum, bir bölümde yapımcıların sıkıştırdıkları 30 espri varsa inanın en az 10'unu kaçıracaksınız. Anlık görüntüler, milisaniyelik sözler halihazırda izleyiciyi hep tetikte bekletirken anlatılanların saçmalık boyutları ve elbette Aki'nin muhteşem salaklık seviyesi bizleri her an gülme beklentisinde tutuyor. Animenin bu sürati de karikatüre çok yakın bir tür olarak gördüğüm light novel'dan gelmesinden kaynaklanıyor. Daha ilk bölümde Aki'nin sınıfın koşullarından şikayet ettiği sahnelerde alışmaya başladığımız bu temponun eksileriniyse yapımcılar araya "konu atarak" geçiştirmeyi tercih ediyorlar. Ufak bir romans, yardımseverlik, arkadaşlık gibi temalarla esprilerin dozunu çok iyi tutturmayı da başarıyorlar.

    Code Geass, Evangelion, Metar Solid gibi sayısız yapıma referansta bulunan animenin en güzel yanı bu referanslara hakim olmanızın gerekmeyişi. Bir süre sonra yapılan referansları yakalamak espriyi kaçırmak anlamına geldiğinden zaten önemsememeye başlıyorsunuz. Bunun yerine kemik kadro ve bazı bölümlerde eklenen yeni karakterler seriyi taşımaya yetiyorlar. Dış sese bile karakter kazandırmayı başaran seri Aki'nin eblehlik düzeyini farklı süreçlerde işlerken bize düşen arkamıza yaslanıp bu sürecin keyfini çıkarmak. İkiye bölünerek hiç bitmeyen öğünlerden tuzlu su ve tatlı su beslenmesine kadar "ilerleyen" Aki "365 dereceden" bakıldığında çok yakışıklı bir delikanlı olmasına rağmen etrafındaki herkes tarafından dalga geçilen bir soytarıya dönüşüyor. İki kız tarafından kıskaca alınan çocuğa serinin sonlarına doğru ensest ablasının ve B sınıfının gey başkanının da kanca attığını görüyoruz. Aki tüm bu negatif koşullara rağmen kendini ispatlamaya çalışmasıyla da ne kadar azimli olduğunu gösteriyor ama salaklığı baki kaldığı için kendi adına büyük, bizim için önemsiz başarılara imza atmaktan da öteye gidemiyor.


    Ana ve yan karakterleriyle (KKK abazalarını da unutmayalım) tam bir takım işi ortaya çıkaran Baka'yı gülmeyi bilen herkese öneririm. Bana göre tek yanlış yaptığı nokta sınıflar arası savaşları ilk bölümde gösterip bizleri meraklandırdıktan sonra oldukça uzun bir süre buna hiç değinmemesi ve tekrar değindiğinde de her şeyi tek bölüme sığdırmaya çalışması. O bölümde bana ellerini gereğinden hızlı tutmuşlar ve işi biraz aceleye getirmişler gibi geldi. Bunun dışında, salaklığı çok zeki esprilerle anlatan bu serinin ikinci sezonu bu senenin yaz aylarında gösterime girecek, OVA'sının ise bugün, yarın çıkması bekleniyor. Hideyoshi soyunma odası üzerine günümüz cinsel kimliklerine kafa yormaya kasarsanız bilemem lakin sadece ama sadece gülmek için bu seriyi mutlaka izleyin derim.
    -Sensei, yastığın pamuğu çok az.
    Lütfen, dayanmaya çalış.
    -Sensei, sınıf çok soğuk.
    Lütfen, dayanmaya çalış.
    -Sensei, benim masam kırıldı!
    Lütfen, dayanmaya çalış.
    -Sen gidip kız kardeşine da...

    Başka bir incelemeyi de şuradan okuyabilirsiniz.

    2 Görüş:

    1. Beğenmiş olmana çok sevindim :)
      Gerçekten herkes izlemeli bu diziyi. Ağzımdan kolanı püskürdüğünü bilirim^^
      OVA'sıyla hasret giderecek olsakta bugünlerde, yazın yine doyacağız. Umarım 24 bölüm yaparlar 2. sezonu, pek umudum yok ama olsun :)

      YanıtlaSil
    2. izlediğim en saçma ama en komik animeler listesinde başı çekiyor...bu kadar basit bir anlayışa bu kadar çok gülebileceğim ve hatta bu kadar yaoi kokan hareketleri bu kadar samimi bulabileceğimi hiç düşünmemiştim... :D

      YanıtlaSil

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi