• Level E - 3



    Risky Game

    Level E hem kendi karakterleri hem de izleyicilerle ayarsızca dalgasını geçiyor. Gülmemek elde değil.

    İlk bölümde prensin kendini iyileştirdiği ve geçen bölümde işlerin ciddiye binip savaş baltalarının çıkarıldığı sahnelerde serinin hangi rotayı takip edeceği konusunda kararsızlığa düşmüştüm. Komedi mi olacaktı yoksa az buçuk dram da işin içine çorba edilecek miydi? Bu bölümle birlikte artık hiçbir şüphem kalmadı. Level E alabildiğine komikleşecek. Okkalı bir kahkaha patlatmak için bazı sahneleri durdurup beklemeniz gerekecek. Bu yolu seçtiklerine seviniyorum. İşin içinde kara mizah olması bir kenara yaptıkları espriler ve detaylar neredeyse saniyelik etkiye sahipler ama o kadar bol malzemeyle yola çıkılmış ki bu esprileri ortalığa saçma konusunda hiç tutumlu davranmıyorlar.

    Prensin iki hafta boyunca herkesi ketenpereye getirmesi bölümün dayanak noktası. Bölümün ilk yarısı boyunca içimizde bir şüphe, bir tedirginlik hakim. Kaptan Craft'ın hezeyan içinde oradan oraya koşturması ve kapıda bekleyen saldırgan uzaylılar her an patlak verecek bir savaşın habercisi. Lakin bölümün ikinci yarısında öylesine nefis idare ettirilmiş bir 3-4 dakika var ki bölümün tamamına hakim olmayı başarıyor. Kaptan Craft'ın prensimizin hafızasını hoyratça yerine getirme çabalarıyla gülümseme faslı başlıyor. Ardından Yukitaka ve -özellikle- Miho'nun düzenli şekilde delirmeleri hepsinin üstüne kahkahaları yanında getiriyor. Son olarak da delinen duvarın "tamir ediliş" şekliyle beni alıyor bir gülme krizi. Üstelik bu esprinin ve aradan geçen üç ay sonrasında Yukitaka'nın sürekli beysbol antrenmanı yaptığı için bronzlaşması gibi detayların üstüne hiç düşmemeleri de bir kez daha takdirimi topluyor.

    Gelecek haftadan kesitler sunan jenerikte neyin olup biteceği hakkında hiçbir fikir edinemeyişimiz bence harika bir taktik. Güldürme sanatının en önemli dayanak noktası şaşırtıcı olmasıdır. Bu haftaki gelişmeleri önceden tahmin edebilen sanıyorum ki yoktu ve bu özelliği de Level E'ye ayrı bir hava katıyor. Bu tempoyu devam ettirmeleri ve ellerinden geldiğince bizi madara etmeleri tek dileğim. Bölümü izleyeli neredeyse 1 gün geçti ama "tamir edilmiş" o delik duvara hala gülebiliyorum.

    0 Görüş:

    Yorum Gönder

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi