• Kore wa Zombie Desuka - 2



    No, I'm a Vampire Ninja

    Aksini söylediğimi biliyorum ama madem her hafta keyifle izliyorum, hakkında biraz da çiziktirebilirim gibime geldi. Kendini hiç ciddiye almayan karakterleri izlemeyi severim çünkü ciddiye alıyor olsalar serinin içinde bir yerde mutlaka mizah katılacağından abuk bir paradoks oluşur. Zombi'de durum hiç öyle değil. Herkes ayrı bir alemde, herkesin kafası güzelmiş gibi diyalogları var, hepsi de tuhaflıklarını muntazaman koruyor. Üstüne doğal olarak eklenen komedi unsurlarıyla serimiz oldukça komik ve eğlenceli bir zaman geçirme aracı oluveriyor.

    İkinci bölümlerin standardı haline getirdiğim karakter tanıma faslımıza başlayalım. Başkarakterimiz Ayumu bir zombi. Bulunduğu muhitte sürekli dolaşan bir seri katil var ama Ayumu'yu öldürenin bu katil olup olmadığını henüz bilmiyoruz. Necromancer (ölüleri büyüyle dirilten) Yuu tarafından kurtarılan Ayumu bu iyiliğin borcunu kıza hizmet ederek ödüyor. İlk hafta karşımıza çıkan bir başka büyücü Haruna ve bu haftaki vampir ninjamız Sera da diğer yan karakterlerimiz. Bir nevi harem animeyle karşı karşıyayız gibi görünse de Ayumu öyle görünüyor ki bu kızlardan biriyle hiçbir zaman yakınlık kuramayacak. Lakin onun fantezilerini izlemek işin güzel tarafı.

    Kara komedi tarafındaysa yapımcıların hakkını vermek lazım. Geçen haftaki ortadan kopma sahnesi beni benden almışken bu hafta da karşımıza kopan uzuvla saldırma aksiyonunu sundular. İşin içinde bir de çok naif romantizm döşemişler ki bu kadar tadında bırakılmış ve pembe diziye kaçmamış bir romantizmi uzun zamandır görmüyordum. Ayumu'nun Yuu ile ilk tanışmasında yaptığı break dance ve karşılığında da kızın afallatan tepkisi görülmeye değer. Muhtemelen birkaç bölüm daha lay lay şeklinde geçecek animede seri katilin konuya bağlanmasıyla sabit bir rotaya girilecek ama yine de bu beklentim sürecin keyfini çıkarmaktan beni alıkoymaya yetmiyor

    0 Görüş:

    Yorum Gönder

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi