• Genius Party - Happy Machine



    Masaaki Yuasa benim işlerini hep çok başarılı bulduğum bir yönetmen. Mind Game, Kemonozume ve Kaiba şimdiye kadar izlediğim çalışmaları. Bunların hiçbirini sevmedim ama inanılmaz derecede beğendim. Bu tuhaf tezat nereden geliyor derseniz adamın animasyon tekniğini tamamen sıra dışı ve özgün bulmamdan kaynaklanıyor diyebilirim. Bu saydığım üç proje de başka hiçbir yerde göremeyeceğiniz bir çizim kalitesini barındırmakta. Hal böyle olunca 15 dakikalık Happy Machine'den de farklı bir teknik beklemiyordum ama bu seferki anlatımı çok sevdim.


    Yukarıda bahsettiğim yapımlarda göze çarpan stilistik animasyon bu kez cuk oturmuş. Bu adamın işlerini seyrederken her detayı anlamaya çalışmamak, hatta bu zahmetten kendimizi tamamen soyutlamamız gerekiyor. Happy Machine yatağında uzanmış mutlu mesut bir bebeğin aniden kendini çorak bir arazide bulmasıyla başlıyor. Önceki film Limit Cycle'dan sonra ilaç gibi gelen diyalogsuz anlatımla yönetmen hem kendini hem de bizleri iyice serbest bırakıyor. Çocuk önce toprak, sonra ateş, en son da suyla temas kuruyor. Ardından canlıları deneyimliyor, onlarla yakınlık kuruyor. Beslenmeyi, temel hareketleri öğrendikten sonra tehlike kavramıyla tanışıyor. Sürekli yanında gezen yeşil bir yaratık da onun sindirdiklerinden çıkanları doğaya karıştırıyor.


    Happy Machine'i sevme nedenim onu rahatlıkla anlayabilmem. Bebeğin gezindiği dünya yaşamın başlangıcını simgeliyor. Dinozorlardan tutun, planktonlara ve yukarıda saydığım temel elementlere kadar her olguyu bebeğin gözünden tekrar ediyoruz. Bebeğin yanındaki yeşil yaratığın bir tür "doğa dengesi" kavramına denk düştüğünü varsayıyorum. Gübreden ağaç yetişmesi gibi kısaca anlatılan sahnelerde bu hissi rahatlıkla yakalayabiliriz. Fakat hepsinden daha çok hoşuma giden nokta filmin dönüp dolaşıp aynı yere gelen finali. Film boyunca bir türlü anlamlandıramadığımız garip makine (en üstteki resim) yönetmenin gözünden yapılmış bir yaradılış metaforu. Elbette ikinci bebeği bulup onu besleyen berduş bizim ilk bebekten başkası değil. Filmin sonunda Masaaki'nin ekrana yansıttığı çemberle de yaşam döngüsü çok nefis bir animasyonla işlenmiş oluyor. Şimdiye kadarki filmler içinde açık ara en iyisi diyebilirim.

    0 Görüş:

    Yorum Gönder

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi