• Genius Party - Deathtic 4



    Tekkon Kinkreet ve Steam Boy gibi filmlerin "Art Direction"ınını üstlenen Shinji Kimura'nın yönettiği Deathtic 4 elle çizim yerine her tarafından CGI fışkıran, bir şekilde Grim Fandango'dan etkilenildiği belli olan, zombilerin dünyasında geçen 10 dakikalık bir film. Hikaye oldukça basit: Bir çocuk günün birinde gökyüzünden düşen "canlı" bir kurbağa bulur ve onu yanına alır. Süper güçleriyle okulda nam salmış 3 kahramandan bu kurbağayı kurtarmak için yardım ister çünkü zombi polisler canlı bir varlığı bulundurmaktan onu tepeleyebilirler.


    Hikaye çok sade ve hiçbir okumaya müsaade etmiyor lakin çizimler ve yaratıcı fikirlerle filmini detaylandırmaya çalışan yönetmen bu konuda hatırı sayılır bir başarı elde ediyor. Şahsen ben hiçbir animede CGI görmeye tahammül edemiyorum ama stop-motion'a yaklaşan türüyle bu film bilgisayar efektlerine ihtiyaç duyuyor ve bu efektleri de ustalıkla kotarıyor. Öte yandan çocukların konuştukları garip İskandinav dilinin ne olduğunu da çözemedim, neden böyle bir seçim yapılmış hiç anlamadım.

    Bayağı çocukça esprilerin bulunduğu anime şimdiye kadarkilerin açık ara en zayıf halkası. Mizah düzeyiyle temas kurulmak istenen yaş grubunun kahvaltıda solucan yiyen bir zombiyi izlemekten haz edeceğini de düşünmüyorum. Nitekim "gökyüzünden düşen kurbağa" numarasını idrak edecek kadar dini bilgiye sahip olmayacakları da aşikar. Sonuçta projenin adı Genius Party, yönetmenin çok da üstüne gitmemek lazım. Yeni bir tarz, kötü bir uygulama deyip geçiyorum.

    0 Görüş:

    Yorum Gönder

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi