• Shinrei Tantei Yakumo - 10



    The Limits of Despair: Announcement

    Temposundaki garip havayı nasıl bilmiyorum ama her bölümde korumayı başarıyorlar. Bir hafta hiç beklenmedik şekilde acayip hızlı bir bölüm izlerken ertesi hafta yerlerde sürünen bir tempo, uyusam da bir şey kaçırmayacağım bir konuyla çıkıveriyorlar. Şimdi bu bölümden neler öğrendik? Yakumo'nun amcası gidici. Muhtemelen beyninde bir tümör falan var, maksimum 1 senelik ömrü kalmış. Yakumo'nun bebekliği çok tatlıymış, annesi onu dışarılarda da oynatmış. Nanase denen hatun çok yetenekli bir suç makinesi ama polis tarafından da yakalanabiliyormuş. En önemlisi de Yakumo'nun babası aslında ölüymüş ve bir hayalet olarak hayatına (!) devam etmekteymiş.

    Bu seride ne zaman iki kişinin konuştuğu bir sahne olsa hemen kaçmak lazım. Büyük ihtimalle en az 3 dakika falan sürdüğü zaman bize hiçbir şey kazandırmayan muhabbet çeviriyorlar. Tempo magma tabakasına kadar iniveriyor. Yakumo'nun babasıyla ilgili gelişmeyi vermek için çekilmiş bir bölümde geri kalan tüm sahneler filler hissiyatında. Hal böyle olunca yazacak bir şey bulamıyorum. Seriye laf soktuğum falan yok, hala severek ve merakla izliyorum ama böyle bölümlerle de kendi kalitelerinden taviz vermiş oluyorlar. Şu kalan 3 haftada umarım buna benzer başka bir bölüm görmeyiz.

    0 Görüş:

    Yorum Gönder

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi