• Sora No Oto - 13



    The Sound of the Sky - Beyond the Dreams

    İkinci OVA da geldi. Benim beklentilerimi fazla karşılamıyor lakin hiç değilse bir çaba gösteriyor. Serinin geçtiği post-apokaliptik dünyanın en ücra ayrıntılarını aktarmasını isterdim, onun yerine bir harita ve Fransızca yazılar buldum. Haritayı pek inceleyemedim; hoş, çok da niyetim yoktu. Fransızca yazılarsa hoşuma gitti. Sora No Oto'nun hangi ülkede geçtiğini çözmek için vakti zamanında çok uğraşmıştım, tekrar kasmak istemiyorum. Fransızca konuşulan bir ülkede bulunduğumuza artık eminim ama İspanyolların geleneksel domates festivalinin yaşandığı bir ülke aynı zamanda. Öte yandan Rio'nun prenses olduğu ve Roma diye bir imparatorluğun bulunduğu bir dünya. Geçmiş zamanlara ait yönetimleri iç içe geçirerek harmanlayan seri bu taktiği başarıyla uygulayarak şimdiye kadar kendi yaşantısını pek açık etmemeyi başardı. Kendisini bu açıdan takdir ediyorum. Aylar önce sonlanmasına rağmen hâlâ gizemini canlı tutup da onu korumayı başarması kutlanacak türden bir yönetim becerisi.

    OVA'nın konusuysa Kanata'nın kendine bir hayal bulmasıyla geçiyor. Herkesin hayallerini öğreniyoruz ve bu yine hiçbir işimize yaramıyor. Bu serinin yan bölümlerinde hep böyle bir sıkıntı var. Nedense seriye yönelik hiçbir gelişme sağlamayan karakter detaylarının üzerine fazla düşülüyor. Yönetmenin tasarrufudur tabii fakat beni inceden baymaya başladı bu durum. Bir OVA daha çıkacak mı bilmiyorum ama çıkacaksa da lütfen karakterlere odaklanmayalım artık. Hayallerine kadar hepsini tanıdık, onları bu kadar özdeşleştirmenin bir anlamı kalmadı.

    0 Görüş:

    Yorum Gönder

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi