Futbol asla sadece...
Serinin başrolünde tabii ki Tatsumi var. 35 yaşındaki genç teknik direktör oldukça kibirli, hafif serseri ve küstah bir karaktere, zehir gibi çalışan bir zekaya, genç yaşına rağmen oturaklı bir futbol bilgisine ve tecrübesine sahip. Tüm bunlara karşın halen başarıya aç ve iştahlı. Hepsinin ötesindeyse tam bir futbol sevdalısı. İngiltere'deki bir amatör küme takımıyla -isim hakkı yüzünden East Ham United'a çevrilmiş- bir Premiership takımını elemesi üzerine halk kahramanı ilan edilmiş, ülkesindeki eski takımı ETU'yu zamanında kariyeri uğruna bırakıp gittiği içinse taraftarlarca vatan haini.
Tatsumi'nin bu takımda otoritesini hissettirmesi hayli uzun bir süre ve bölüm alacak. O, takım içindeki kimyayı tutturmaya uğraşadursun biz animenin nasıl yönetildiğinden biraz bahsedelim. Artık biraz modern anlatıma kafa yormak isteyen spor animelerinde görmeye alıştığımız üzere karakter gelişimi maçlarda yapılıyor. Hem teknik direktör, hem oyuncular, hem taraftarlar, hem de yöneticilere sırtını dayayarak futbol oyunundaki tüm parametrelere eşit eğilmeye çalışılıyor. Giant Killing futbol oyununu, etrafına topladığı ve akabinde kendi hayatını sürdürmesini sağlayan dinamiklerin üzerinden anlatıyor. Kapanış bölümünde de bu tutumunu yine Tatsumi'nin zeka dolu taktiğiyle dillendiriyor. (Tüm takımların bu final bölümünden kendilerine biçecekleri bir ders olmalı)
Animenin eksileri de yok değil. Her bölümde bir öncekinin 3 dakikalık tekrarı insanı acayip bayıyor. Tekrarın üstüne giren OP ile bölüm süresinin çeyreği resmen heba ediliyor. Tsubasa zamanlarından yaka silktiğimiz 234234 bölüm süren maçlar 26 haftalık Giant Killing'te tabii ki yok ama son maçın yanlış saymadıysam 5 bölüm sürdüğünü söylemem gerek. Öte yandan sahada oynanan da gerçeklikten biraz uzak kalmış detaylarla süslü bir futbol oyunu. 6 pastan top çıkartan defans oyuncusunu göremeyen ve maç boyu tek şans gelip onu gol yapabilme kapasitesine sahip forvetler serinin beni en çok dumura uğratan özellikleriydi. Tepe kameradan yapılan ve OP'deki berbat top çizimleriyse tam birer hayal kırıklığı oldular.
Şimdi de bu blogda yer almasını isteme nedenlerime geçelim. Süper soundtrack bir kenarda dursun. Asıl hoşuma giden yanı elinden geldiği kadar futbolcu karakterlerini mevkilere göre yansıtmasıydı. Yani bir defans oyuncusunun "beni geçemezsin/geçirmem" korumacılığının, savunduğu kalenin sorumluluğunu almasının, genç ve özgüveni yerlerde sürünen bir yeteneğin kapasitesinin farkına varmasının, kaptanlık pazubandının altındaki mananın, forvet ile golcü arasındaki bencillik farkının mevki şahsiyetiyle bağdaşması gerekliliğinin vb. pek çok detayın üstüne dikkatle eğilmesi Giant Killing'i her hafta merak etmeme yol açtı. Hal böyle olunca da futbol bir kez daha sadece foot-ball ile sınırlanmadı.
Serinin ikinci sezonu umarım çıkar ve aynen kaldığımız yerden devam eder çünkü Giant Killing'in anlatacakları henüz bitmedi, vazifesi henüz sonlanmadı. Bu yüzden de 26 bölümde sonlandığı ve sezonun orta yerinde yarım ağız bitirildiği için biraz kızgınım. ETU gitsin ligi kazansın derdinde değilim ama daha kalecilere, yönetime, muhabirlere yeterince yer verilmediğini düşünüyorum. Hoş, bana kalsa zaten kaleci hariç umursamazdım ama seri onları da bir noktasında içine dahil ettiği için devamını istemekten kendimi alamıyorum.
0 Görüş:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.