• Rainbow - 22



    Emergence

    Hayattaki kavramları sindirmek için önce o kavramların zıtlarını idrak etmemiz gerekebiliyor. "Var"ı öğrenmek için "Yok"u yaşamamız, "İyi" ile geçinmek için "Kötü" ile tanışma ihtiyacımız olabiliyor. Öğreti kıvamında devam etmeyeceğim, hem zaten belki de çoğunluk bu düşüncelerime katılmıyordur fakat "aşkın ne olduğunu anlamak için aşk acısı tatmamız lazım" derken pek de geri adım atacağımı zannetmiyorum.

    Baremoto da saatlerce beklediği aşkı tarafından -tahmin edileceği üzere- ilk aşk acısını deneyimliyor. Karar verdikleri saatte Eri gelmiyor, Baremoto ise yine yanında bulduğu dostu Turtle sayesinde olası bir zatürreden kurtuluyor. Akabinde sessizliğe gömülen genç adam gazetede gördüğü haberle afallıyor ve aşık olduğu kadını "tanımak üzere" geneleve gidiyor. Aşkın kör edici gücü genelevin patronuyla konuştuğunda yüzüne çarpıyor ve kendini iyice zayıf hissediyor. Dostları ve ailesi ona bir kez daha kol kanat geriyor ve genç adam yaşama arzusuna yeniden kavuşuyor.

    Önceki ve bu bölümdeki ağaç harika çizilmiş. Fansublarda "yandı" diye çevrilmiş ama bana sanki yıldırım çarpmış gibi gözüktü. Neredeyse kökünden ikiye ayrılmış ağaç, dallarının hemen öncesinde yakasını ilikliyor. Aradan geçen zaman Baremoto'nun yaralarına merhem olurken ağacın da yeniden yeşermesine fırsat veriyor. Bilindik ve klişeleşmiş temalar kullanılıyor ama yine de bu seriyi izlerken arada bir de olsa etkilenmekten kendimi alamıyorum.

    0 Görüş:

    Yorum Gönder

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi