• Highschool of the Dead - 9



    The Sword and Dead

    Şükürler olsun ki Eylül'ün sonunda seri de bitecek. HOTD'i başkalarına önerecek biri animeden kesinlikle anlamıyor demektir. Aksiyon deseniz her tarafta sallanan memelerden ibaret, karakter gelişimi deseniz zaten fuzuli bulunduğu için bu bölüme kadar önemsenmemiş. Tutarlılık deseniz namevcut çünkü 9. bölümde bir tek karakteri işlemek ve ona derinlik katmak kel alaka! Üstelik başroldeki Komuro hakkında bildiğimizden çok daha fazlasını Saeko için öğrenmek ne kadar gerekliydi, ayrı bir tartışma konusu.

    Velhasılkelam seri her hafta olduğu gibi bu bölümde de kendini aşıyor (!) ve beklenmedik bir performansa imza atıyor. Daha 1 ay dolmadan recap bölüm çıkarttıklarından artık ne yapsalar garipsemiyorum. Haftaya tüm karakterlerimizi gebertip üstüne 2 bölüm daha çekebilirler, beklenir. Komuro ile Saeko'nun aşna fişnaya dalmaları bu bölümün tek dişe dokunur hamlesiydi. Yine birkaç zombiyi ebedi istirahate yolladılar, yine dolgun ve ıslak memeler ekranı kapladı, yine hikaye anlatımı alanında zerre adım atılmadı. Ama beni kendinden bu kadar soğutmayı başaran seriyi hala izlemek için kendimce makul bir nedenim var: Dramanın dibine, en arabeskine vurulmuş, tempoyu iyice yerlerde gezindirirken Saeko'nun birkaç kelle koparması üzerine içinden kopardığı çığlık. Bunun gibi "ya bir yürü git!" anlarını ve güldürme çabalarını seviyorum yoksa geri kalan dakikalar komple posa niyetine.

    0 Görüş:

    Yorum Gönder

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi