• Seikimatsu Occult Gakuin - 4



    The Collapse of Bunmei

    Yok, olmuyor. Sevmeye çalışıyorum ama bir türlü beceremiyorum. Seri her adımında salak saçma komikleşme çabasıyla beni yoruyor. Bir türlü doğaüstü olaylara odaklanamıyorum, serinin yaptığı gibi. Bu bölümdeki devasa güve ve mitolojik ağaç bile ilgimi cezbedemedi. Fumiaki'nin her bölümle ilerleyen salaklaşması asıl başrol Maya'nın da zamanından yiyor. Bir de bu saftiriğe bir şekilde aşık olmayı başaran Chihiro var ki akıllara zarar. Güya gizemli ve kötülüğe meyletmiş bir karakter olacak. Karakterler yavan kalınca bari konuyu takip edeyim istiyorum, orada da hiçbir ilerleme kaydedilmiyor.

    Belli ki her bölümde yeni bir yaratık/canavar peydahlayacaklar. Karakterlerimiz bu canavarla baş etmeye uğraşırken biraz zorlanacak, bölüm sonundaysa bu sorunun üstesinden gelecekler. Fumiaki her seferinde cep telefonuyla fotoğraf çekip 2012'yi neyin kurtaracağını bulmaya çalışacak. Muhtemelen 10. bölüme kadar da bir sonuç alamayacak. Akabinde çözeceği gizemdeyse büyük ihtimalle karakterlerden biri önemli rol oynayacak. Ben şahsen Mikaze'nin bu bulmacada kendine bir yer bulacağına adım gibi eminim. Hâlâ nasıl olur da bir garsonun Porsche kullandığını irdelemeyen Fumiaki'nin kendi başına hiçbir şey başaramayacağını çok iyi biliyorum. Maya olmasa bir hiç.

    Dışı merak uyandıran ama içine girildiğinde büyük bir boşlukla karşılaştığımız bir başka seri daha Occult. Hangi amaca, hangi seyirci kitlesine hitap ettiğini asla netleştirmeden nihayete erecek ve biter bitmez de akıllardan silinecek kadar zayıf bir yapım. Peki ben neden takip ediyorum o zaman? Bir bilsem de beni %70-80 oranda yanıltan şu önsezilerime bir operasyon çeksem hiç fena olmazdı.

    0 Görüş:

    Yorum Gönder

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi