• Rainbow - 17



    Parting

    Sonunda bir adım öteye gidiyor bu seri. Hep yerinde sayıyor anlamında söylemiyorum lakin artık altyapısı bir hayli güçlü oluşturulmuş karakterlerine şimdiye kadarki kabir azabından kurtarıp bir yaşam sunuyor. Baremoto ilk tecrübesini yaşarken Mario uzatmalı, belki de hep platonik kalmış bir aşkın ateşini söndürüyor. Joe hayalini gerçekleştirmek için ilk fırsatını ele geçiriyor ve delikanlıların hepsi görünen o ki Tokyo'ya gidiyorlar. Yalnız canımı sıkan ve artık kanıksadığım bir nokta var ki bu dizide bela asla yok olmuyor. Ne zaman pembeleşse anında katranla boyanmış sahneleri önümüze getiriyor.

    Birinin ağzı burnu dağılmadan tek bölüm geçirdik mi acaba? İyi ya da kötü bir karakter olması şart değil, illa ki şiddet mevcut bu seride. Şiddete başvurulmayan dakikalarda ya kalp kırıklıkları ya da gözyaşları hakim. Setsuko'nun evlenmesi bile insanı tereddütte bırakıyor. Mario'nun kalbi kırılsa da uzun süre sonra ilk defa içten gülümseyebiliyor. Herhalde bu seride yaşadığımız keyif verici anlar için en naif kelime "buruk" olacaktır. Hiçbir şekilde tam anlamıyla sevinemiyoruz. Ne melodrammışsın be Rainbow!

    Bundan sonrasında yapbozun eksik parçalarından Joe'nun hikayesine odaklanılacak. Cabbage ve Soldier'a da kalan bölümlerde oturaklı bir yer açabilirse neredeyse tüm karakterlere eşit dağıtılmış bir seri sıfatına erişecektir Rainbow. 7 parlak renkten biri zaten söndü. Kalan 6'dan matlaşmayan sadece Cabbage kaldı, belki bir de Turtle. Gidişat onu gösteriyor ki bu ikisi de hayattan nasiplerini alacaklar. Serinin bu makus talih anlayışı içinde finalini nasıl getireceğini hala merakla bekliyorum. "Buruk" bir final en favori tahminim şimdilik.

    0 Görüş:

    Yorum Gönder

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi