• Highschool of the Dead - 3



    Democracy under the Dead

    Bu serinin gerzekliklerini kabullenmezsem hiç tadını çıkaramayacağım. Fuzuli ecchiyi geçtim, artık ona takılmanın hiç manası yok. Asıl kötü olan amatör senaryo hataları. Yani bizim tayfa otobüse atlamış tam kaçmak üzere, o sırada başka bir grup yardım dilenerek onlara doğru koşuyor ve
    1) Koşup yere düşen öğrenci o hengamede neden defterlerini taşıyor?!
    2) O çocuğu ölüme yollayan hoca nasıl oluyor da bizim tayfanın dikkatinden kaçıyor?

    Bir de şu liderlik olayına resmen tavım. Neden her grubun bir lideri olması gerekir ki? Shidou isimli şeytani karizmasıyla poz yapan hoca otobüsün içinde abuk mantığını açıklarken benim için bir paradoksu da dillendirdi. "Madem öğretmen benim, sizlerin lideri olmalıyım". Madem onlardan farklısın senin grupta zaten işin yok. Keşke karakterlerden biri bunu diyecek kadar beyin kıvrımına sahip olsaydı. Lakin Saeko ve Takashi hariç çoğu, kafasının üstünde lop et taşımaktan öteye gitmeyen karakterlerimiz kendilerinden beklenen salaklığı aynen devam ettirdiler.

    Yiğidin hakkını vermek gerekirse her bölümde aksiyon ayakta duran son kale olmaya devam ediyor. Zaten bu zombi serisini izlemeye devam etmemin tek nedeni de bu. Herkesin susması gerekirken saçma sapan tikileşen hatunu, acayip sinirlenip lömbür lömbür sallanan memeleriyle frikik veren doktoru, hocaya alkış tutan tam doldurmalık embesil yancıları bir kaşık suda boğasım var. Aksiyon en azından bu öfkemi yatıştırmayı başarıyor.

    0 Görüş:

    Yorum Gönder

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi