• Sarai-ya Goyou - 9



    I've Come to Rescue You


    Matsu'nun kaçırılması çok kısa sürdü. Masa hemen bölümün başında gerekli şartları sağladı ve fırsatını bulduğu anda da Matsu'yu kaçırıverdi. Aslında o firar sahnelerinde ani bir sürpriz bekliyordum ama bu seri, gelişmeleri sıradan gösterme hususunda alabildiğine sıradışı. İlla bir sorun çıkartıp Masa'nın ronin kabiliyetlerini sergilemeye çalışmıyor. Hatta seri başından beri Masa'nın kılıcını çektiği yanlış hatırlamıyorsam tek bölüm var, o da Yaichi'nin onu ilk kiraladığı gün. Samuraylığını gösterme gereği duymuyor yapımcılar.

    Masa'ya dojo dersi teklifinde bulunan ve son dönemde iyice kankası olmaya başlayan Yagi'nin polis olduğunu öğrendik ki açıkçası fazla da bir şok etkisi yaratmadı bende. İşleri biraz kılıfına uyduran bir polis olduğunu da olay mahallinden yürüttüğü delillerde görebiliriz. Masa'ya bu kadar yardım etmesinin tek nedeni elbette ki Five Leaves'i ve Yaichi'yi çökertebilmek. Yaichi de bunun farkında ki hemen Matsu'ya adamı gözetlemesi için görev veriyor ve Masa'ya fazla patavatsızlık yapmaması konusunda uyarıyor.

    Seriye Masa'nın küçük kız kardeşi Sachi de katılıyor. Sürekli memleketteki kardeşinden bahseden Masa bu kızı karşısında görünce azıcık fırça kayıyor. Bu serideki herkes nasıl bu kadar soğukkanlı ve dengeli, bazen anlayamıyorum. Tamam, hiçbir karakter karikatürize edilmemeye çalışılıyor, orası belli. İzleyicinin aklında kalsın diye teatral roller kesen hiçbir karakter yok belki ama bu kadar ölçülü tavırları da pek "yutulur" bulamıyorum. Dönemin insanları öyle davranıyorlarsa bilemem ama genel hava Masa hariç tüm karakterler hayat okulunu iki kere bitirmişler gibi. Son üç bölüm kala bunun değişmesini beklemiyorum ama hiç değilse biraz kıpırdama görsek fena olmazdı.

    0 Görüş:

    Yorum Gönder

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi