• Sarai-ya Goyou - 8



    I Have Two Benefactors


    Bu serinin filler bölümü de böylesine incelikli olacakmış demek ki. Filler demeye dilim varmıyor gerçi. Bölüm içinde filler tadında bir husumet yaratılıyor ama konuyla harika bir şekilde bağlanan bu gelişme serinin gidişatını da kökünden etkileyebiliyor. İki dükkan sahibi arasında yaşanan rekabet sonucu Matsu'nun olayla ilişkisi ortaya çıkıyor ve elbette ki karakter gelişimi hazırlanmış oluyor. Gerçi bu seri bana öyle bir hava veriyor ki sanki herkes birbirini tanıyormuş gibi hissediyorum.

    Tüm karakterleriyle tek tek ilgilenen seri şimdiye kadar sadece Otake'yi boşlamış durumda. Bu kadının geçmişi ya da en azından Yaichi ve çeteyle olan ilişkisi umarım son bölümlerde aradan çıkarılır. Ume'nin çeteyi bırakma tereddütü, Masa'nın adı konmadan yaşanılan dahiliyeti, Yaichi'nin sürekli korumaya çalıştığı mesafeli tutumu, Matsu'nun yeni yeni aydınlanan gizemli geçmişi vb. daha pek çok motifler seriyi basmakalıp anime tavırlarından uzaklaştırıyor.

    Bölümün finali öyle can alıcı bir noktada geldi ki hem durağan tempolu seriyi bir sonraki haftayı merak ettirecek kadar heyecanlı bir hale getirdi hem de Masa ile Matsu'nun karakter gelişimlerini doruğa çıkardı. Herhalde bir sonraki bölümde ikilimiz bu beladan kurtulacaktır ve artık serinin son dönemecine giriş yapılacaktır. Doğrusunu isterseniz beklentilerimin çok uzağında kalmasına rağmen bu seri gösterdiği azimli duruşla bende yeni beklentiler yaratmayı başardı. Kısacası kendini bana değil, beni kendine adapte etti.

    0 Görüş:

    Yorum Gönder

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi