• Durarara!! - 24



    Selfless Devotion

    Ve nihayet Durarara!! bitti. Bu serinin ikinci yarısı göz önüne alındığında Baccano!'nun yapımcılarından çıkmış olduğuna inanmak gerçekten güç. Hiçbir şekilde yönetilemeyen, yer yer bir konu bile yazılmadığına inandıran sıkıcılıktaki ikinci 12 bölümlük kısmıyla üç arkadaşın birbirlerine düşürülmesini anlatan seri yön duygusunu kaybetmiş ve bizimle birlikte aramaya çalışan bir profil çizdi. Gerçekten sağlam bir giriş ve iyi bir gelişme gösterdikten sonra o kadar sert bir inişe geçildi ki yönetim departmanından birilerinin bilinçli sabotajına uğradığını düşünmek mümkün.

    Yellow Scarves kaosu neredeyse 3 dakika içinde bitiriliyor. Kadota önceki bölümde içine sızdığı çeteyi truva atı askerleriyle birlikte anında çökertiyor ve kaçan kötü adamların işini de tam olarak nereden geçeceklerini bilen (!) Shizuo bitiriyor. Serinin mantık hataları artık acele çekimler yüzünden pek umursanmamalı. "Bitse de gitsek" bıkmışlığına sahip olan sadece ben değilmişim demek ki. Anri'nin Izaya belasına son verme çabaları da nafile kalıyor ve tüm karakterler serinin başındaki mutlu mesut hallerine dönüveriyorlar. Herkes barışıveriyor, Shizuo yine öfkeden kuduruyor, Izaya yine uzaktan izleyip kafasında yapacağı yeni planları tasarlıyor. Başladığı noktaya dönüyor Durarara!!

    Baccano!'da olduğu gibi Durarara!! için de OVA(lar) düşünülüyormuş. Neyi anlatacaklar ki diye düşünmeden edemiyorum. Celty'nin kafasıyla ilgili bir bölüm çekilse fena olmaz ama okuduklarıma göre 1. OVA 12. ve 13. bölümler arasını anlatacak, 2. OVA ise finalden sonrasını toparlayacakmış. Vallahi bu saatten sonra ağızlarıyla kuş tutsalar bana yaranamayacakları için çok da umurumda değil. Simon'a son bölümde güzel bir sahne kurgulayarak, 2. yarıyla birlikte ön plana çıkartılan ve sonra yüzüne bakılmayan polisi finalde göstererek durumu kurtarma çabaları bu kadar amatörce geçiştirildikten sonra plansız, programsız yönetimiyle Durarara!! her halükârda büyük bir hayal kırıklığı olmaya devam edecektir.

    0 Görüş:

    Yorum Gönder

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi