• Arakawa Under the Bridge - 13



    13 Bridge

    Bir final bölümüne göre epey sönük kalındı ama yapımcıların bunu haklı kılacak bir nedenleri olduğunu da öğrendim. Serinin 2. sezonu da çekilecek!

    Dolayısıyla sıradan bir ara bölüm gibi ilerleyen bölümde daha önce birkaç kez gördüğümüz son üç karakteri de tanıma fırsatına eriştik. Last Samurai bir berber ve daha önce yanlış hatırlamıyorsam sadece bir bölümün ED sonrasındaki gösterilerde karşımıza çıkmıştı. Nino'nun sabah mahmurluğu saçını kestirme kararıyla tüm köprü altı halkını berber dükkanında görüyor ve samurayın elinin ne kadar hızlı olduğuna şahitlik ediyoruz. Aslında kimsenin saçını falan kestiği yok ama Sister'a karşı özel bir garezi bulunduğundan zevkli anlar izleyebiliyoruz. Billy ve Jacqueline ise köprü altının "alışıldık sıradışılığında" birbirlerine aşklarını ilan ediyorlar. Onları ilk -veya ikinci- bölümde Rec'in tanıştırılma töreninde azıcık görmüştük. Jacqueline bir arı olduğuna, Billy ise her şeyi tekrar etmekten sıkılmış bir papağan olduğuna inanıyor. Rec'in "normal" insan bulma hevesini de anında kursağında bırakıyorlar.

    Bölümün sonrası herkesin çocuklar için bir lunapark kurması ve orada sergiledikleri eğlencelerle geçiyor. 3 boyutlu tiyatro benim bu eğlenceler arasında favorim. Ufak bir Star Wars parodisinden yola çıkıp işi reality-show tarzına dönüştürüyorlar. Ve elbette ki kapanışta tüm bunlar Rec'e çocukluğunu anımsatıyor ve ufaktan duygulandırıyor. İnce bir pasla da 2. sezona göz kırpılıyor ve şimdilik Arakawa perdelerini indiriyor. Özellikle ilk 5 bölümde izlerken çok fazla keyif aldığım, manasız espri anlayışıyla kahkahalara boğulduğum; takip eden bölümlerdeyse temponun düşmesi, Rec'in babasının devreye girmesiyle biraz ciddiyet getirilmesi ve Nino-Rec arasındaki bazı pembe dizi yaklaşımlarının yapılmasıyla kerhen güldüğüm Arakawa dilerim 2. sezonunda da 1. sezonunun ilk bölümlerinde yakaladığı mizahı tekrarlar ve hiç tereddüt etmeden bu yolda ilerler. Kafayı böylesine hızlı boşaltabilen serilere çok ihtiyacımız var çünkü.

    0 Görüş:

    Yorum Gönder

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi