• Arakawa Under the Bridge - 7





    7 Bridge


    Nutbladder grubu da en az Formula kadar düzgün fansublara sahip olduğundan artık fazla geciktirmeden Arakawa'nın bölüm yazılarını girebeleceğim. Görüntü, ses, senkron kalitesinde en az Formula kadar başarılılar. Çeviri kalitesi hakkında çok şey söyleyemem elbette ama anlaşılmaz satırlar barındırmadığını ve bu kadar hızlı diyaloglara sahip bir seriyi kotardığını rahatlıkla söyleyebilirim.

    Bölümün başında Nino'nun balinadan konuşurmuş gibi görünüp herhangi bir canlıyla ilgili söyledikleri ve Rec'in bölüm sonunda sağduyu ile yaptığı çıkarımlar serinin şimdiye kadarki en ciddi dakikalarıydı. Tabii bu dakikaların öncesini ve sonrasını öyle güzel hafifleştirdiler ki "Dikkat, şimdi kaygı içeren bir mesaj!" ciddiyetine hiç kapılmadım. Rec randevuları sırasında Nino'nun bundan önceki hayatını düşünmeye çalışırken de bu ciddiyete ufaktan yol yapılmıştı. Sırf farklı oldukları için insanların aklıselim olmadıklarını düşünmek farklılığın kendisi. Zaten şu dünyada kim birbirinin aynısı ki o tanıma uymayanlara farklı diyebiliyoruz?

    Rec'in aklında azıcık da olsa şimşeklerin çakması güzeldi lakin daha da güzeli Rec'e patron diyen iki kişinin nehre gelmesi oldu. Eski hayatından insanların katılması ve serinin karantinaya alınmış hissiyatı veren dünyasına girebilmeleri az da olsa nefes verecektir. O nehir göründüğü kadar içine kapanık bir dünya değil, aksine isteyenin müdahil olabileceği kadar açıkta ve aleni. Eh işte, azıcık düşünerek bu fikri "aramızdaki yabancılar"a uyarlayabiliriz sanırım.

    Komedi olmazsa olmaz. Gerçi ilk bölümlerdeki kadar kahkaha patlatmıyorum artık, belki içinde bulunduğum duruma, havaya, incir çekirdeğine falan bağlayabilirim bu durumu ama gözlerimden yaşlar döktürecek kadar gülmüyorum. Yine de Mayor'dan hoşlanan P-Ko'ya bölüm sonunda Rec'in dediği fotosentez esprisi ve Stella'nın saykodelik tavırları hoş anlar yaşattı. Bir de galiba artık karakterlerin tekil gelişimleri bitti, etkileşimli gelişimleri başladı ki platonik aşktan geçilmez oldu: Tüm erkekler Nino'ya, Sister Maria'ya, P-Ko da Mayor'a âşık. Fuzuli romantizme dökülmeyeceğinden hiç endişem yok fakat salt ve absürt komediden naif bir dramaya doğru azıcık da olsa kayacağız sanki.

    0 Görüş:

    Yorum Gönder

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi