• Angel Beats - 7





    Alive


    Bölümü tam ortadan ikiye bölen anlatımlar bu hafta neredeyse tüm serilerde vardı. Bu sayede bölüm içinde iki konu anlatıp 11'er dakikalık 2 apayrı bölüm formatı uygulanabiliyor. Çok mu lazım? Eğer Angel Beats'in bu bölümü gibi olacaksa hiç lüzumu yok. İlk yarıda Otonashi'nin geçmişi nihayet gün yüzüne çıkıyor. Geçen bölümde kanlı bıçaklı oldukları Naoi'yi de aralarına katan SSS üyeleri artık daha bir güçlüler ama savaşacak bir düşman yok. Bu yüzden olacak ki yapımcılar seride şimdiye kadar gizemini korumuş ve izleyicinin ilgisini canlı tutan tek unsuru, yani Otonashi'nin mazisini ekrana getirmeye karar vermişler. Potansiyelini böylesine istikrarla sabote eden bir seriden daha azı da beklenemezdi.

    Yaşadığı süre içinde hayattan hiçbir zevk almayan, sadece yatalak kız kardeşine hediye alabilmek için çalışan Otonashi hayatın uğrunda yaşamaya değer olduğunu iş işten geçtikten sonra anlıyor. Epey etkili bir dramayla anlatılan yaşadığı travmadan kurtuluşu da yine kendinde buluyor ve hayata sıkı sıkı tutunuyor. Fakat bir tren kazası sonucunda kendini Angel Beats dünyasında buluveriyor. Buraya kadar her şey bu seri için normal ve hatta olması gerektiği gibi. Esas abukluk bundan sonraki dakikalarda baş gösteriyor ve SSS üyeleri öğrencilerin yemek fişlerini çalmaktan bu seferlik vazgeçtiklerinden balık avlamaya gidiyorlar!

    Otonashi bu balık olayına Tenshi'yi, namıdiğer Angel'ı da davet ediyor ve ufak bir şüphecilikten sonra SSS üyeleri bu kızı da aralarına alıyorlar. Sonra işte o devasa balık vs. derken başka bir Tenshi'nin varlığını ve Yuri'ye saldırdığını görüyoruz. "Hemen bir düşman yaratılmasa şaşardık zaten!" diye kinayeler içindeyken ben, bir yandan da bu dizinin neden-sonuç ilişkilerini izah etmede ne kadar rahat takıldıklarını düşünüyorum. Hayır, her vukuata mantıklı bir açıklamaları olmadığından değil bu düşüncem. Anlatmak istediğim atlamaların çok sık olması. Aralarında uçurumların durduğu düzlemlerle ilerliyor seri. Portakalı soyup, baş ucuna koyuyormuş gibi de bize yedirmeye çalışarak...

    0 Görüş:

    Yorum Gönder

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi