• Senkou no Night Raid - 2





    Rondeau of Reminiscence

    Japon Kwantung Ordusu'na bağlı Sakurai Shinichirou'ya çalışan ajanlarımız bu bölümde şüphelendikleri bir Rus ajanının peşine düşüyor ve onun nasıl istihbarat taşıdığını çözmek için türlü çeşitli yollara başvuruyorlar. Dördüyle de ilgili ama en çok Iha Kazura'yla ilgili geçmiş anlatımların karşımıza çıktığımız bölüm bayağı ağır temposu, bölüm başında görünen otelde çalışan kızın sezonun en kulak tırmalayan seslendirme performansına imza attığı, Rusça-Çince-Japonca derken takibin zorlaştığı anlarıyla gayet monoton ve kendinden soğutan bir ikinci bölümdü. 13 bölüm süreceği öğrenilen seri galiba kendi limitini de baştan bizlerle paylaşmayı seçti.

    Epey negatif bir tablo çizdirmesine rağmen bölümdeki kurgu hoşuma gitti. Dörtlümüzün görevlerinde bir keman virtüözünü ifşa etmek varken Miyoshi Aoi'nin keman çalan bir kadınla eskiden tanışıklığı olması akıllıca bir senaryo hamlesiydi. Iha Kazura (Takuma)'nın samuray bir aileden gelişi, ailesinin şerefini yürütmek için orduda 1 numaralı asker oluşu şu anda bulunduğu noktanın altını dolduruyordu. Spy Game'dekine benzer bir şekilde özel bir istihbarat ekibine seçilmesi de sanki bu işlerin hep böyle yürüdüğünü düşündürtüyor. Bir asker eğer çok ama çok başarılıysa onu fazla çatışmaya sokmak istemiyorlar sanırım.

    Yukina'nın kayıplardaki abisinin de aynı örgütte çalışıldığının öğrenilmesi ve Natsume ile çok eskilere dayanan bir ahbaplığının bulunması da hemen sıkıştırılınca bölüm aslında tamamlanmış oldu. Ya ben izlerken kayboldum ya da bölüm sahiden hem acele hem de ağırdı. Aoi'nin kinezi gücünü kullanmadan önce saatini çalıştırması şimdilik açıklanmamış ama muhtemelen ilerleyen bölümlerde foyası ortaya çıkartılacak bir ayrıntı. Bu serinin de beklentilerimin altında kalması muhtemel. Sonuna kadar götürmeyi umuyorum, tek ricam 2. bölüm serinin en kötü bölümü olarak kalsın.

    0 Görüş:

    Yorum Gönder

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi