• Angel Beats - 4





    Day Game


    Melek'e karşı nedenini ve çıkarını bilemediğim bir şekilde beyzbol turnuvasına katılan SSS üyeleri farklı takımlara dağılır ve önlerine gelen rakipleri çok farklı mağlup ederler. Hinata'nın kaptanlığındaki takımsa finale kadar ilerlemeyi başarır ve Melek'in takımının karşısına çıkar. İlk 17-18 dakikalık kısımda güldürmeye çalışan bölümde tekdüze ve kendini tekrar eden espriler göze çarparken son 3 dakikalık kısımda bölüm dramaya bağlar ve türler arası şoka sürüklediği seyircisine yine komediyle "gelecek haftaya görüşürüz" der. Seyircilerden biri de "Pes!" der.

    İlk bölüm o kadar umut verici ve iştahlandırıcı bir bölümdü ki takip eden haftaların hep üstüne koyacaklarını düşünmüştüm. 2. ve 3. bölümdeki flashbackler bunu kısmen de olsa başardılar ama tam bir bölümün öncekilerden üstün olduğunu söylemek çok zor çünkü işin içine 0-12 yaş esprileri girdi. Hinata'nın yeni şarkıcı kızı dövmesine kaç defa gülmemiz gerekiyor? İlk 5'ten sonrası artık komik olmuyor da. Ya da Otonashi'ye kıl kapan eli mızraklı Noda'nın kaç defa topu geri yollaması gerekiyor? Sitcomlarda bile bu kadar kendini tekrar eden espriye rastlayamazsınız. En azından bir espri bulunup onu farklı hallere uyarlamaya çalışırlar fakat bu bölümde aynı espri hali farklı dakikalara uyarlanmaya çalışılmış. Hal böyle olunca da koca bölüm elde patlamış. Sondaki 3 dakikalık dramaya da fena kazık atılmış. Uyuşturucudan öldüğünü anladığımız Hinata'nın yaşadıklarını bu kadar kompresleyip vermek zaten başlı başına bir hata. Onu geçtim koca bir bölümde bu dramaya hiç mi altyapı hazırlanmaz, anlamak mümkün değil. Zayi edilmiş bir bölümdü neticede.

    0 Görüş:

    Yorum Gönder

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi