• Sarai-ya Goyou - 1





    In Name Only


    Ben de neyi unuttum diyordum. Serinin ilk bölümünü izleyip resimleri yüklemişim, yazmayı unutmuşum. Ergo Proxy ve Michiko to Hatchin gibi şimdiye kadar izlerken keyiften havalara uçtuğum ve Samurai Champloo gibi kendine nefis bir fan kitlesi yaratmış serilerin yapım stüdyosu Manglobe'un yeni serisi Sarai-ya Goyou namıdiğer House of Five Leaves başladı. Nisan sezonunda bu seri ve Senkou no Night Raid'den çok umutluydum. Senkou'yu fevkalade ağır fansubları sayesinde takip edemediğimden o heyecanımı kaybettim, üstüne bir de Rainbow gibi bir mucize gerçekleşince hepsinin pabucu dama atılmış gibi oldu. Yine de Sarai-yo Goyou Manglobe'un yapımı ve bu sebepten elbette ki sonuna kadar takip etmeyi düşünüyorum.

    İlk bölüm pısırık bir Ronin olan Akitsu Masanosuke'nin iş arama sürecini anlatıyor. Esasında bir ilk bölüme göre epey ağır bir tempoya sahip ve değil konu hakkında ipuçları içermek, karakterler hakkında bile gıdım ilerleme kaydetmiyor. Peşin hükümlü bir izleyicinin izledikten sonra seriyi bırakması muhtemel ki Manglobe'un yapmak istediği de belki budur zaten. Ronin Akitsu'nun fukaralıktan nefesi kokarken prensiplerine sadık bir karakter olarak kalmaya çalışması ince düşünülmüş bir ayrıntıydı. Tüm o ronin felsefesine rağmen yine de kılıfına uydurulmuş suç teşkilatına adımını atmış görünüyor.

    "Manglobe yaparsa kötü yapmaz" peşin hükmüm bulunduğundan seriyi takip edeceğim, umarım beni mahçup etmez de yine Champloo, Ergo ve Michiko ayarında bir seri sunarlar.

    0 Görüş:

    Yorum Gönder

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi