• Durarara!! - 13





    Sudden Turn


    Bir haftalık aranın ardından yeni OP ve ED ile dönen Durarara!! 12. bölümde kaldığımız noktadan 6 ay sonrasına gidiyor ve ilk 12 bölümün sonraki 12 bölümün temelini oluşturacağını belli ediyor. Artık Selty halk arasında korkulan ve günah keçisine dönüştürülmüş bir figür şeklinde algılanıyor ve daha önce iş üstünde 1-2 kere gördüğümüz Slasher'ın faaliyetleri de Selty'nin üzerine atılıyor. Selty'nin her yerde düşmanları ve onu alt etmeye çalışan rakipleri var. Sokakta görüp dayılanan serserilerden tutun polis teşkilatının yurt dışından getirdiği Kuzuhara Kinnosuke ve ekibi Selty'nin peşini hiçbir yerde bırakmıyorlar. Bunların üstüne yetmezmiş gibi gelen Shinra'nın babası da kadroya ekleniyor.

    Aslında konuya devam etmek istiyorum ama en başta animasyondan bahsetmeden geçemeyeceğim. Durarara!!'nın animasyonu öyle olağanüstü incelikli değil. Çok orijinal detaylara da sahip değil lakin mevcut detaylara verilen olağanüstü önem insanın içini kaynatır cinsten. Misal bu bölümde Mikado ile Anri gün batımında yürürlerken verilen gölgelendirme anlık da olsa serinin ciddiyetini ispatlama açısından büyük bir rol üstleniyor. Daha önce bahsettiğim figüranların grileştirilmesiyse anlatımda nasıl farklılık yaratılabileceğinin göstergesi. Bunlar ve bunun gibi detaylar sayesinde seri görselliği amaç değil araç olarak kullanabileceğini ve bunda da başarı sağlayabileceğini kanıtlıyor. Böyle ufak dokunuşlar sayesinde Durarara!! yayınlananlar arasında hâlâ anlatım gücü en yüksek seri olarak göz dolduruyor.

    Anri'nin ağzından izlediğimiz bölümde Durarara!!'nın diğer serilere attığı bir başka farkı da görüyoruz: Usta işi bir senaryo. Bölümün ilk yarısında Anri'nin "o" diye bahsettiği kişinin Selty olduğunu düşünürken ikinci yarıda Selty gidiyor, Anri kendisini anlatıyor. Aslında en başından beri anlattığı kişi kendisiyken biz bu sonuca hemen ulaşamıyor ve öncesinde dinlediğimiz monologların nasıl çift taraflı yazıldıklarına hayran oluyoruz. Baccano! gibi Durarara!! da bir senaryo harikası. Yalnız bu noktada hemen karşılaştırma yaparak Baccano!'nun senaryo başarısının kurgu sayesinde öne çıktığını, Durarara!!'nın başarısınınsa diyaloglarla yükseldiğini söylemek istiyorum. İki seri arasında belirgin farklar olmasına rağmen aynı sinematografik alanda farklı kazanımlar çıkarılmasını ayakta alkışlıyorum.

    Verilen ara seriye gerçekten çok yaramış. İkinci yarının ilk bölümünde hem ilk 12 bölümü toparlıyor hem de gelecek 11 bölümün temellerini atıyor. Durarara!! bu kadar yetkin ve ciddi bir seri işte! Şimdi elimizde Selty'e kafa tutabilecek iki düşman var ve bunlardan en korkutucu olanı Slasher'ın sürekli "Anne!" diye sayıklaması daha şimdiden seri hakkındaki teorileri fişekliyor. Yapımcıların ilk yarıda yaptıklarını yerine getirmeleri yetecek ama onların bu kadarla yetinmeyip seriyi daha da geliştireceklerine şüphem yok.

    0 Görüş:

    Yorum Gönder

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi