• Cobra The Animation - 11




    The Thirteenth Man

    Tamamı kurtarma operasyonu üzerine geçen bir bölüm izledik. Çok karmaşık olmayan bir planla grup Kral’ı kurtarma operasyonu düzenler. Bu operasyona geçmeden önce köle tüccarının mekanı ile ilgili iki kelam etmek isterim. Bu mekan arap kültürünün ve motiflerinin ağır bastığı bir yer olarak resmedilmiş. Dans eden hatunlar, nargileler, kavalı ile yılan çıkartan tiplemeleriyle bir İndiana Jones filmlerine olan benzerliği bir kez daha karşımıza çıktı. Tabii uzaylı bir ırk neden Araplar gibi yaşar veya neden böyle bir dekorasyona ihtiyaç duyulur orası tam bir muamma. Sanırım basitçe yaratıcılık kıtlığı ile açıklayabiliriz.

    Bu bölümde daha önce Cobra’nın görmediğimiz bir özelliği ortaya çıktı. Enerjisini en yüksek seviyeye çıkartarak çok hızlı ve güçlü bir şekilde dövüşebildiğine şahit olduk. Cobra’nın vücudu ile ilgili bir bilinmeyen daha! Daha önce çok hızlı iyileşebilme yeteneğini görmüştük. Şimdi de bu çıktı karşımıza. Neyse enerjisini yükselttiğinde etrafında oluşan ateş sarmalı adamımızı daha karizmatik bir hale soktuğu ise aşikar.

    Bölüm sonunda Vale’nin yaptığı açıklama ile gruptakilerin asıl amaçları ortaya çıktı. Shiva’nın muhteşem hazineleri… Her biri farklı yeteneklere sahip olan elemanlardan oluşmuş bir grup ve çalınmayı bekleyen bir hazine! Aklıma başka bir film daha geldi ama bu kadar benzetme yeter. Son olarak Cobra’nın bu olayla ilgisi ise tam olarak açıklanmayarak biraz daha gizem diyarında kalmamız sağlandı.



    0 Görüş:

    Yorum Gönder

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi